5.23. MÜSLÜMAN ESİRLERİNİ KURTARMAK MEVZUU

Buharî Hadis No: 1271- Ebû Mûse’l-Eş’ari’den (ra) Resûlullah’ın (sav): “Ânîyi (düşman elinde) esir olan Müslüman’ı (esaretten) kurtarınız, aç olan (zi-rûh)u doyurunuz, hastayı ziyaret edip hâlini, hatırın sorunuz!” buyurduğu rivâyet olunmuştur.
Hadisteki “ânî” lafzını İbn-i Esir Nihâye’sinde daha umûmî bir sûrette tefsir ederek: Ânî, esirdir ve tezellül edip alçaklık gösteren ve şuna, buna boyun eğen her kimse de ânîdir, esir demektir, diyor. Fakat burada kasd olunan mâna ânînin hâs mânasıdır ki, düşman elinde esir bulunan Müslüman’dır.
Vatan ve din kardeşini esaretten kurtarmak, Müslümanlar üzerine kifâyeten farzdır. Binâenaleyh devletin yahut bir vatandaşın herhangi bir sûretle esiri esaretten kurtarmasıyla bu farz iskat olunabilir. Yoksa esirini kurtaramayan İslâm ictimaî hey’etinin hepsi günâhkâr olur, milli hamiyetten uzak olur. Şârih İbn-i Battal: “Esiri kurtarmak farz-ı kifâye olduğunda bütün ulemânın icmâı vardır.” diyor. Ömer ibn-i Hattâb’dan (ra) da: “Esirleri kurtarmak devlet ve masârifi beytülmale aittir, necat fidyeleri devlet hazinesinden verilir.” dediği rivâyet olunmuştur. İshâk ibn-i Râhûye de böyle demiştir.