5.11. İSLÂM KADINLARININ ASKERE SU TAŞIMAK GİBİ GERİ HİZMETLER GÖRMESİNİN MEŞRUİYETİ

Buharî Hadis No: 1215- Ömer’den (ra) rivâyet olunduğuna göre, bir kere müşârünileyh, Medine kadınlarından bir takım kadınlara birçok futa dağıtmıştı da iyi bir futa artakalmıştı. Yanında bulunan bazı kimseler ona:
-Yâ emire’l-mü’minin! Şunu da sizin yanınızdaki Resûlullah’ın (sav) kızına versene, demişler ve onunla Ali’nin kızı Ümm-i Gülsüm’ü (ki, Ömer’in zevcesidir) kasd etmişlerdi. Ömer (ra) de:
-Bu futaya Ümm-i Salît (Ensâr kadını) daha layıktır, diye cevap vermiştir. (Ömer, bu liyâkatin sebebini de bildirerek):
-Çünkü Ümm-i Salît Uhud günü kırbaları yüklenir, bize su taşırdı, (elbisemizi dikerdi,) demiştir.
Buharî Hadis No: 1216- Muavviz kızı Rübeyyi’den (ra) şöyle dediği rivâyet edilmiştir: “Biz kadınlar Nebi (sav) ile beraber gazâda bulunurduk. Mücâhidlere su verir ve onlara hizmet ederdik, yaralıları (tedavi ile onları) ve şehidleri Medine’ye nakleylerdik.”
Bu hadislere göre, ordunun geri hizmetlerinden pek çoğunun kadınlar tarafından ifâsının meşru bir vazife olduğu anlaşılır. Hatta hastalarını ve yaralılarını saff-ı harb haricine taşırlardı ve bir hasta bakıcı sıfatıyla bunların tedavilerine ihtimâm ederlerdi. İçlerinde Ümm-i Atiyye, Nüseybe gibi o devirde ve o muhite göre cerrahi ve tedavi usûlüne vâkıf kadınlar da vardı.
Buharî’nin Sahih’inde bu hadislerden önce açtığı bir bâbına “İslâm kadınlarının erkeklerle beraber gazâsı ve harb-ü kıtâle iştirakleri” unvanını vermesi ve bu bâbda Enes ibn-i Mâlik’in (ra) şu hadisini rivâyet etmesi daha mühimdir. Enes ibn-i Mâlik (ra) der ki: Uhud harbinde halk inhizâma uğrayıp Resûlullah’ın (sav) yanından dağılmıştı. (Bu çok tehlikeli harb gününde) gördüm ki, Ebû Bekr’in kızı (ve Resûlullah’ın -sav- kadını Hz.) Âişe (rha) ile (anam) Ümm-i Süleym (rha) (asker arasında) kollarını sıvamışlardı. Süratle ve mütemadiyen arkalarında kırbalarla su taşıyorlar ve mecruhların ağızlarına boşaltıyorlardı.
Bu hadisten ve hadisin Buharî’deki unvanından çok açık olarak anlaşılıyor ki, İslâm kadınlarının gazâlara iştiraki, askerin yalnız geri hizmetlerine münhasır olmayıp, onlar icâbında doğrudan harb sahasında ve mücâhidlerin safları arasında da hizmet etmek sûretiyle cihada iştirak etmişlerdir. Hatta düşman tarafından bir tecavüz vukuunda kendilerini müdafaa etmek üzere yanlarında hançer de taşırlardı. Bunun bir misalini de Müslim Sahih’inde Enes ibn-i Mâlik’ten (ra) rivâyet etmiştir. Bu rivâyete göre Ümm-i Süleym, Huneyn hezimeti sırasında yanında taşıdığı hançerini çekip sebat etmiş, “Hele müşriklerden birisi bir kere yanıma yaklaşsın; bununla karnını deşerim.” demiştir. Eli hançerli bu aslan kadına bir kere Peygamberimiz (sav) bakmıştı da Resûlullah’a (sav) karşı da:
-Yâ Resûlullah! Ben panik yapıp yanından dağılanları da muhârib müşrikler gibi öldürmek isterim, demişti. Peygamberimiz (sav) ona cevaben:
-Ey Ümm-i Süleym! Allah bize yetişti ve zafer ihsan etti, demiştir.
İslâm kadınlarının harbe fiilen iştirakleri, yalnız Peygamberimiz (sav) zamanına münhasır da değildir. Hz. Ömer’in (ra) hilâfeti zamanında meşhur Yermûk harbinde sayıca fâik Rum askeri bir baskın yaparak İslâm ordugâhının içine kadar inmişlerdi. Bu sırada cengâver İslâm kadınları kılıçlarını çekmiş ve erler gibi düşmanla cenk etmişlerdir. (Kumandan Hâlid ibn-i Velid -ra- yerine bu orduya bilâhare Ebû Ubeyde kumandan olmuştur.) (Kastalânî: C.5, S.84)