4.2.9. Yavruların Zekâtı Hakkında Bilgi


Deve köşekleri (potukları), buzağıları, kuzular, oğlak meselesine gelince; zekâta tâbi olup olmamaları keyfiyeti şudur:

Mezheb-i Hanefi’nin bu bâbdaki nokta-i nazarı ki, bu menfi hüküm Ebû Hanife Hazretlerinin son kavlidir. Sahib-i Hidâye’nin beyanına göre bu üç nev’i hayvan yavrularında zekât olmadığı merkezindedir. Şu kadar ki, İbn-i Hümâm sahib-i Hidâye’nin bu naklini: “Meğerki bu yavrular, analarıyla karışık buluna!” diye takyid ediyor. Dürr-i Muhtar gibi fıkıh kitaplarında da: “Velev ki bu yavruların, bu kuzuların sürüsü içinde tek bir koyun bulunsun. Bu hâlde bu kuzular ve yavrular zekâta tâbi olur.” diye tasrih edilmiştir. Nehir’de de: “Eimme-i Hanefiyye arasında ‘Deve köşeği, buzağı, kuzu, oğlak’ın zekâtı hakkındaki ihtilâf, bu yavruların arasında büyükleri bulunmamakla meşruttur. Eğer bulunursa, mesela 39 kuzunun arasında bir tane koyun bulunursa, mecmûundan zekât vâcib olur. Bu bir koyuna tebaiyetle 39’u zekâta tâbi olur. Zekât olarak o bir tek koyun verilir.” denilmiştir. Dirâye’de de meselenin bu sûretle muharrer olduğunu ve bu bâbda icmâ bulunduğunu İbn-i Âbidin naklediyor. Kuzu sürüsü içindeki bu bir koyun ayıplı ve kıymeti düşük olsa dahi, yine zekât olarak bunun verileceği bildiriliyor. Şayet bu tek koyun kıymettar bir hayvan ise onun yerine orta yapılı bir koyun verilir, deniliyor. Şu da ilâveten bildiriyor ki; kuzu sürüsü içindeki bu bir koyun helâk olursa, zekât sâkıt olur. (İbn-i Âbidin: C.2, S.26)

Zekât memuru dişleri dökülmüş, hastalıklı, gözleri çıkmış, ayıplı malları zekât olarak almakta fukara-i Müslimînin menfaat ve haklarını gözetmek için ancak İbn-i Melek’in dediği vechile tahsisi zekâta rıza gösterebilir.

Nassın tayin ettiği çağlara henüz erişmeyen yavrular, nassın hükmünden hariçtir. Bunlarda icâb-ı zekât müteazzirdir. Hidâye şârihleri tarafından bu mesele üzerindeki ihtilâf, bervech-i âti iki misal tasvir ediliyor:

1- Bir kimse 25 deve köşeğine (potuğuna ) yahut 30 sığır buzağısına yahut 40 kuzuya, ya satın alarak yahut da kendisine bir taraftan hibe ve hediye edilerek mâlik olsa, bunların havli, mâlik olduğu günden itibaren mi başlar, yoksa kendilerinden zekât verilmek şer’an matlûb olduğu bir çağa eriştikten sonra mı? Mesela kuzunun toklu olduğu güne mi itibar edilir?

İmâm-ı A’zam ile İmâm Muhammed’e göre bu yavrulara mâlik olur olmaz hemen havl mün’akid olmaz. Ve sahib-i mal vakt-i mülkten bir sene geçtiği hâlde zekât ile mükellef bulunmaz. Belki büyür, yavruluk çağını geçirir. Bu zamanda başlayarak havle itibar edilir. Başkalarına göre, mâlik olduğu andan itibaren havl başlar, tamam olunca da zekât lâzım gelir.

2- Bir kimse bir sâime nisabına mâlik olsa, mesela 40 koyunu bulunsa, aradan altı ay geçince bunlar birer yavru doğurarak 40 kuzu meydana gelse, sonra da bu ana koyunlar tamamen ölüp sürüde 40 kuzu kalsa, bu kuzular analarının havline tâbi olarak doğduklarının altıncı ayında zekâta tâbi olacaklar mı, yoksa usûlün havli bâki kalmayarak kendi havillerini mi tamamlayacaklar? İmâm-ı A’zam’la Muhammed’e göre usûlün havli müntefidir, fürû olan kuzular hakkında kendi havilleri muteberdir. Diğer eimmeye göre, analarının havlini tamamlayarak zekâta tâbi olurlar.