4.2.16. Örf ü Âdetin Mevki-i Şer’isi


Örf ü âdet Kitap ve Sünen’le tahkim ve tesis buyrulan bir delil-i şer’idir ve fıkhın istinâd ettiği usûl-ü hamseden en mühim bir mesned-i ilmidir. Örf ü âdetin şer’i ehemmiyetini ifade eden ahbâr ve ahâdis ise pek çoktur. Muâviye’nin (ra) validesi Hind, Resûlullah’a (sav) gelip:

-Yâ Resûlullah! Zevcim Ebû Süfyân bahil ve haris bir kimsedir. Bunun malından kendisinin haberi olmaksızın alıp sarf etmek günâh mıdır, diye sormuştu. Resûl-i Ekrem (sav) cevaben:

-Senin ve çocuklarının ihtiyacına kifâyet edecek kadarı maruf alırsın, diyerek örf ü âdeti tahkim buyurmuşlardır.

Buharî’nin mevsulen rivâyet ettiği hadislerden birincisi şöyledir: Âişe’nin (rha) beyanına göre, örfün tahkimini ifade eden âyetler şunlardır:

1- Sûre-i Â’raf Âyet: 199- “Sen afiv yolunu tut, örf ile emret ve kendilerini bilmezlerden sarfı nazar eyle!” âyet-i kerimesi ki, bunda Resûl-i Ekrem (sav) Efendimiz afvi iltizam edip ahz-i sâr dâiyesinden ictinab etmeleri, aklın ve şer’in takdir ve tahsin ettiği maruf ile emredip, münkerâttan sakınmaları ve bir de cühelâ-yi nâstan yüz çevirmeleri emr ü tâlim buyrulmuştur.

2- Sûre-i Nisâ Âyet: 6- “Ve yetimleri nikâh çağına ermelerine kadar gözetip deneyin, o vakit kendilerinden bir rüşd hissettiniz mi hemen mallarını kendilerine teslim edin, büyüyecekler de ellerine alacaklar diye o malları israfla yemeğe kalkmayın; ihtiyacı olmayan tenezzül etmesin, muhtaç olan da meşru sûrette bir şey yesin, mallarını kendilerine teslim ettiğiniz zaman da karşılarında şâhid bulundurun; hesabınızı doğru tutmak için Allah’ın harekâtınızı hesaba çekmekte olması yeter.” Umûr-ı yetimi ikâmeye ve emval-i yetimi ıslâh ve idareye memur olan evliya-yi yetimin fakir oldukları sûrette malından kader-i maruf istifade edebilmelerine müsaade buyrulup tayin-i miktarı örf ü âdete havale buyrulmuştur.

Eşbah’ta “Âdet muhakkemdir.” kâide-i fıkhîyyesinin aslı, Resûl-i Ekrem’in (sav) “Müslümanların tahsin ettiği her şey, Allah-u Teâlâ indinde de hasendir.” kavl-i şerifidir, deniliyor. Alâi, bu hadisi zaif bir senet ile dahi bulmağa muvaffak olamadığını söylüyor. Muhakkak olan şudur ki bu haber, Ahmed ibn-i Hanbel’in Müsned’inde Abdullah ibn-i Mesud’dan (ra) rivâyet edilmiştir. İbn-i Mesud (ra) gibi ilmin şâhikalarına yükselen ve bütün hayatı maiyet-i Peygamberî’de geçen bir zâtın bunu Resûl-i Ekrem’den (sav) telâkki etmiş olması kuvvetle hatıra gelen bir ihtimaldir. Bunun için akvâl-i Sahabe daha kuvvetli bir haberle taarruz etmedikçe ihticâc edilegelmiştir.

“Âdet muhakkemdir.” nâsın istimâli bir hüccettir ki, onunla âmel vâcib olur, âdeten mümteni’ olan şey hakikaten mümteni’ gibidir.
Âdet muhakkemdir; hükm-ü şer’iyi ispat ve istihrâc için örf ü âdet hakem kılınır, demektir. Yani örf ü âdet, kendisine hükm bina edilen bir delil olduğundan niza vukuunda merci ittihaz edilecek bir kuvveti haizdir.

İbn-i Kayyum örf ü âdet hakkında şu vasâya ve beyanatta bulunuyor: Ey müftü! Örf teceddüd ederse, bu yeni örfü nazar-ı itibara al. Bir örf de sukut edince, onu bırak. İla âhire…

Örf: Ukûlün tahsini ile vicdan-ı âmmede istikrar eden ve tab’-ı selimin kabulüne mazhar olan bir emr-i ictimaîdir.

Âdet: Beyne’n-nâs müstemirren devam edegelen ve defaatle kendisine müracaat edilen bir emr-i mütekerrirdir.

Teâmül: Nâsın ahz ü i’tâda ve sâir muamelatta aralarında istimâline denir. Bu tarifler, Seyyid-i Şerîf’indir.

Şu hâlde örf ile âdet mefhûm cihetle ayrı şeylerdir. Örf, şahâdât-i ukûle istinâd eder. Âdet ise “muâvede”den me’huz olmasına nazaran tekerrür ile hâsıl olur. Âdette ibtidâ şekl-i marufiyet yoktur. Fakat itiyad edilen şey tekerrür ede ede ve mükerreren kendisine müracaat oluna oluna marufiyet kesbeder. Nüfus ve ukûlde müstekar olur.

Âdet, bir emr-i müstahsen hakkında teessüs edeceği gibi, bâtıl ve münker hakkında da teessüs edebilir. Bu sebeple iyi âdet, kötü âdet denir. Örf de böyledir. Fakat iyi örf, fena örf denilmez. Örfün hepsi müstahsendir. Ve örf mutlak sûrette münker mukabili istimâl edilir. Örf ile âdet ve teâmül arasında umûm ve hususu mutlak vardır. Örf, eamm-i mutlaktır, öbürleri ehastır. Binâenaleyh örf, âdet, teâmül yekdiğeri makamında kullanıldığında, âdet ve teâmül ile mâna-yı müstahsen kasd olunur.

Ebû Hanife Hazretleri, örf ü âdet nassa muhalif olmazsa muteberdir. Eğer nassa muhalif olursa, örf terk edilip nass ile amel olunur, reyinde bulunmuştur. Bu bâbda İmâm Muhammed de kendisine muvafakat etmişti. İmâm Ebû Yusuf’un da ictihâdı da bu merkezde idi.

Mansûs olmayan yağ, zeytin gibi şeylere ait ukudda her zaman örfe itibar edilmiştir. Bu bâbda eimme-i selâsenin ittifakı vardır.

Şarap içmek öteden beri Arab’ın âdeti idi. Kur’ân ile bu âdet menedilmiş ve hâmrin hürmeti tesis buyrulmuştur. Şimdi müskirât istimâli taammüm etmiştir, diye “Şarap içmek mübahtır!” denilemez. Münâkehât, mufârekât, vesâyet, verâset mesâil-i şer’iyye de böyledir. Bunlar gibi ruûs-i mesâilde nassa itibar olunur. Amma bir nassı şer’i hîn-i vürûdunda mevcut olan örf ü âdetin hükmünü tespit ve takrir için vârid olmuş ise örfe itibar edilir. Keyl ü vezn nasları gibi.

1 Miskal 1,5 dirhem, 1 dirhem 16 kırat olduğuna göre, 1 miskal 24 kırattan ibarettir. Ve 4,8105 grama müsavidir. Yani 1 miskal altın, 4,8105 grama müsavidir. 20 miskal ise 20 x 4,8105 = 96,21. 96 gramdır.