4.2. ZEKÂTIN ŞER’İ MİKTARI, NİSABI VE ZEKÂTA TABİ MALLAR


4.2.1. Zekâtın Şer’i Miktarı

Zekâta tâbi “mal” tâbiri, bir lafz-ı âmm olmak itibarıyla altın, gümüş, urûz-ı ticaret gibi bütün zekât mallarına şâmildir. Bu münasebetle Şârih Aynî “Mihleb” tarafından “Gümüşün zekât-ı Şâri’den bi-tariki’l-haber bize naklolunduğu gibi altının zekâtı nassan nakledilip bildirilmemiştir.” diye ortaya konulan bir şüpheyi naklederek şöyle cevap veriyor: Resûlullah’ın (sav) “Her kırk dinarda bir dinar zekât vâcibdir.” buyurduğunu İbn-i Hibbân ile Hâkim Sahih’lerinde rivâyet eylemiştir.

Hâlis bir miskal altın sadr-ı İslâm’daki piyasada on dirhem gümüşe müsavi olduğundan Müslümanlar lisan-ı şeriatte “okıyye” denilen kırk dirhemden ibaret bir vezn-i iktisadiye tevfikan beş okıyye gümüşü yirmi miskal altına muadil addererek yirmi miskali, altının nisabı olarak kabul etmişlerdir. Kurûnu müteakibede mütevâtiren hep bu yolda amel edilegelmiştir. Cumhur-ı ulemâ da yirmi miskal altının ikiyüz dirhem gümüşe müsavatı esasına göre yirmi miskalde yarım dinar zekât lâzım geleceğini kabul etmişlerdir. Bir kısım ulemâ da altının zekâtında onun veznini değil, kıymetini nazar-ı itibara almışlardır. Bu zevât-ı kirâma göre, herhangi bir miktar altının kıymeti ikiyüz dirhem gümüş kıymetine bâliğ ve müsavi olursa, o miktar yirmi miskalden az olsa bile onda zekât vâcibdir, demişlerdir. Ve bu ictihâd sahipleri zekâtta münhasıran gümüşü bir asl-ı şer’i olarak kabul etmişlerdir.

(1 Dinar: 1 miskaldir. Okıyye: Lisan-ı şeriatte 40 dirhemdir.)

Bir malın kenz olması ve sahibinin azaba müstehik bulunması, iki şey ile meşrut bulunuyor:

1- Malın nisab miktarı olması.
2- Zekâtı verilmemiş bulunması. Şu hâlde nisaba bâliğ olmayan mal, kenz olmaz ve sahibi de azaba müstehik olan zümreye dâhil bulunmaz. Yine böyle bir mal nisab miktarı olup da zekâtı verilirse, buna da kenz denilmez; sahibi de azaba müstehik olmaz.

İkiyüz dirhemden az miktarda zekât yoktur. Kenz olmadığına taarruz edilmiyor. Zekât âyeti ininceye kadar mâli vaziyet çok şiddetli idi. Bu sıkı vaziyeti “Aziz Peygamberim! Servet sahipleri mallarının ne miktarını infak ve tasadduk edeceklerini senden sorarlar. İhtiyaçtan fazlasını infak ediniz, diye cevap ver.” (Sûre-i Bakara Âyet: 219) Kavl-i Şerifi’nden öğreniyoruz. Zekât âyeti nâzil oluncaya kadar bu âyet-i kerimede haber verildiği üzere havâic-i zaruriyeden fazlası tamamen tasadduk edilirdi ki, hakikaten çok güçtü. Zekât teşrî buyrulduktan sonra bu yoldaki infak nesh edildi.

NOT: Devr-i Fârûki’de kabul edilen bu tevhid-i nukud neticesindeki “on dirhem yedi miskale müsavatı” hesabına hiçbir Sahabe’nin muhalefeti kaydedilmemiştir. Bu mikyas bi’l-icmâ kabul ve tatbik edilmiştir. Bâdemâ nisab-ı zekâtta, nisab-ı sirkatte, mehirde, diyetlerin takdirinde tamamen bu düstur-ı hesabî câri olagelmiştir.

Cumhur-ı ulemâ, 20 miskal altını nisab kabul etmişlerdir. Serahsî Mebsut’unda Amr ibn-i Hazm (ra) hadisinin “Altın zekâtında, mevcut altının kıymeti, ikiyüz dirhem gümüş miktarına bâliğ olunca rubu öşür miktar zekât vâcib olur.” rivâyeti ise daha vazıhtır. Altının kıymeti mikyâs-ı nisab olarak tasrih edilmiştir.

Resûl-i Ekrem’in (sav) bir dinarı on dirhem gümüş ile takvim buyurmaları, her devrin muktezasına ve örfüne göre takvim edilmesi esasını kabul etmiş bulunuyorlar ki, iktisadî kavâide muvafık olan da budur.

İmâm Ebû Hanife Hazretleri de ikmâl-i nisab için nisablardan birisini öbürüne zam hususunda altının gümüş ile takvimini kabul etmiştir ki, bu da eimme-i selâsinin ictihâdlarının bir naziridir.