3.1.3. Kâbe’nin İlk Bânisi


Buharî Sahih’inde Enbiyâ aleyhimü’s-selâmın zikrine dâir açtığı bir bâbında Beyt-i Şerif’in inşâsına takaddüm eden vakayı ki, Hazret-i İbrahim’in, bâ-emr-i ilâhi Hazret-i Hâcer ile oğlu İsmail’i (as) Beyt-i Haram’ın bulunduğu mahalle götürüp bıraktığını ve bunların oradaki tarih-i hayatını, sonra Beyt-i Muazzam’ın sûret-i inşâsını uzun bir metin ile İbn-i Abbas’tan (ra) rivâyet ediyor. Aşağıdaki malûmatı oradan hulâsa ediyoruz:

İbrahim (as), zevcesi Sâre’nin hiss-i rekabeti neticesinde Hazreti Hâcer ile henüz meme emmekte olan İsmail’i (as) Felestin’den alıp Mekke’nin bulunduğu mahalde Zemzem’in üstünde büyük bir ağacın yanına bıraktı. O gün henüz Mekke şehri kurulmamıştı. Umrândan hâli idi. Ne bir insan, ne de içecek su vardı. Hazret-i İbrahim (as) bu ana oğula bir dağarcık hurma ile bir kırba su bırakmıştı. Hazret-i İbrahim (as) ayrılırken Hâcer’e:

-Kendilerinin böyle bırakılıp gitmesi bir emr-i ilâhi neticesi midir, diye vuku bulan suâle cevaben:
-Evet, emr-i ilâhi ile kendilerini bıraktığını söyledi. Hâcer:
-Öyle ise Allah-u Teâlâ bizi zâyi etmez, diye yüksek bir tevekkül izhâr etti.

İbrahim (as) görülmeyecek derecede uzaklaşıp “Seniyye” mevkiine gelmişti. Burada Beyt-i Şerif’in mahalline teveccüh edip ellerini kaldırarak da Sûre-i İbrahim’de beyan buyrulduğu vechile dua etti. Ve çekilip gitti.

-Rabbimiz! Zürriyetimden bir kısmını ben, Sen’in Beyt-i Muharrem’inin yanında, ekin bitmez bir vadi içinde iskân ettim. Rabbimiz! Beyt’inde namaz kılmak için insanlardan bir takım kimselerin gönüllerini bunlara doğru meylettir de bu ziyaretçilerin armağanlarından zürriyetimi rızıklandır! Umulur ki, nimetine bunlar şükrederler, (İbrahim Sûresi Âyet: 37) diye dua etti.

Bir müddet sonra bu mahdut su ve erzak tükenmişti. Hazret-i Hâcer çocuktan ayrılıp Safâ tepesine çıktı. Bir çeviklikle çarşafını toplayıp Merve tepesine geldi. Bu hâl 7 defa tekerrür etti. Yedincisinde Merve’ye çıktığında bir ses işitti. Baktı ki şimdiki Zemzem kuyusunun bulunduğu yeri bir melek ayağının ökçesiyle eşiyordu ve toprağını atarak Zemzem suyunu meydana çıkarmıştı. Hâcer gelip bu sudan kana kana içti. Çocuğunu emzirdi. Bu melek Hâcer’e

-Sakın telef oluruz, diye korkmayınız! Burada Beytullah vardır. O Beyt’i bu oğlanla babası bina edecektir. Cenâb-ı Hakk bu oğlanın ehlini ve neslini hiçbir zaman kesmeyecektir.

O tarihlerde Beyt-i Şerifin bulunduğu mahal, yüksekçe idi. Asırlarca gelen sel suları sağındaki, solundaki araziyi yalayarak burasını tepecik bir vaziyete koymuştur.

İbn-i Abbas’ın (ra) rivâyetine göre: Resûl-i Ekrem (sav) Efendimiz: “İşte bu hüccacın Safâ ile Merve arasında sa’y etmelerinin müstenedün-ileyhi Hazret-i Hâcer’in bu sa’yıdır.” buyurmuştur.

Bu sırada Cürhümîlerden bir cemaat Kedâ dağı yolu ile gelip Mekke’nin alt tarafına kondular. Zemzem suyunun bulunması bunların yerleşmesini mûcib oldu. Resûl-i Ekrem (sav): “Şimdi ümm-i İsmail pek ziyade muhtaç olduğu mûnisleri, Cürhümî kadınları bulmuş oluyordu.” buyurmuşlardır. Başka Cürhümîleri de dâvet ettiler, onlar da gelip yerleştiler. Ev, bark yaparak Mekke civarı mâmûre hâline girmeye başlamıştı.* Hz. İsmail (as) de büyümüştü. Lisanı, İbrâni olan İsmail (as), fasih Arapça lisanı öğrenmişti. Evlâd-ı İbrahim’den (as) ilk defa Arapça tekellüm eden İsmail’dir, deniliyor. Zemzemin de yegâne sahibi İsmail’di (as). Kavmi İsmail’e (as) çok itibar ediyorlardı. Asil bir âilenin kızı ile evlendirildi. Bundan sonra Hz. Hâcer vefat etti ve Hicr’e defnedildi. Vefatında 90 yaşında idi.

İbrahim (as) Şam’dan sık sık gelerek hayat ve maişetleriyle alâkadar olurdu. Hz. Hâcer’in vefatından sonra yine bu ziyaretleri tevâlî ederdi. Hz. İbrahim (as) bir kere daha geldiğinde : “Ey İsmail! Cenâb-ı Hakk bana burada bir beyt inşâsını emretti.” diye eliyle yüksekçe bir mahalle işaret eyledi. Bu yüksecik mahalle Kâbe-i Muazzama’nın esasını vaz’ edip duvarlarını yükselttiler. İsmail (as) taş getirir, İbrahim (as) de bina yapardı. Bina yükselince şimdi Makam-ı İbrahim nâmıyla ziyaretgâh olan şu taşı getirdi (iskele yaptı), inşâata devam etti. Hz. İbrahim (as) Beyt-i Şerif’in temellerini yükseltince oğlu İsmail (as) ile beraber daima “Ey Rabbimiz! İnâyetinle yükselttiğimiz şu hayırlı işimizi bizden kabul buyur. Şüphesiz ki sen duamızı daima işitir ve niyetimizi pek iyi bilirsin!” diye dua ederlerdi. (Sûre-i Bakara Âyet: 127)

Bu Beyt-i Atîki dokuz zirâ’ irtifâında ve kapısını zemin seviyesinde inşâ ettiler ve binanın üstünü açık bıraktılar. Bu günkü Hatîm dâhilindeki mevzi’ Beyt’e dâhil ettiler. Cenâb’ı Hâcer’le, Hz. İsmail (as) burada medfundur. Etraftan gelecek olan hediyeleri muhafaza etmek üzere de Beyt’in kapısı önünde ve üç arşın umkunda bir hufre inşâ ettiler. Buna da “Ahsef” nâmı verildi.

Hz. İbrahim (as) Beyt-i Şerif’i binaya mübâşeret ettikten sonra bir rivâyete göre, Cebel-i Ebî Kubeys’ten getirdiği Hacer-i Esved’i mebde-i tavâf nişânesi olmak üzere el’an bulunduğu mahalle koyup üzerini örmeye başlamıştır. Sonra baba-oğul dua etmişlerdir.

İşte Cenâb-ı Hakk, Halil-i Ekremi’nin (as) bu duasını kabul edip onun nesl-i necîbinden Hâtemü’l-Enbiyâ Efendimizi (sav) göndererek onun vasıtasıyla Kitap ve Hikmet-i ilâhiyesini tebliğ ve tâlim buyurmuştur. İbrahim (as) ile Peygamberimiz (sav) arasında 3793 sene vardır.

Evlâd-ı İsmail (as) içinde Resûl-i Ekrem’den (sav) başka bir Resûl gelmediğinde ehl-i ilim ittifak etmiştir. Duada kasd Resûl-i Ekrem (sav) olduğu tebeyyün etmiştir. Nitekim Resûl-i Ekrem (sav): “Ben babam İbrahim’in duasına ve kardeşim İsa’nın müjdesine, validemin de rüyasına mazhar olmuşumdur.” buyurdu ve Resûl-i Ekrem (sav) Efendimiz ümmetine namazda dua etmelerini tâlim buyurması, ümmetinin de bu sûretle her namazda, her tahiyyatta bu sûretle salât etmeleri, Hz. İbrahim’in sâbık duasına bir lâhika-i şükr ü mahmidettir.

-------------
* Hazreti İbrahim (as) Hâcer’le İsmail’i (as) getirdiğinde Cürhümîler’in Mekke’ye yakın bir vadide bulundukları rivâyet edilir ki bu rivâyet, kadınını ve çocuğunu bütün bütün insanlardan âri bir çöle bırakmadığını ifade etmekle daha makuldür.