2.3. ÂMDEN VEYA SEHVEN ORUCU BOZMAK

Sehven orucunu ne sûretle olursa olsun bozan kimseye keffâret lâzım gelmez. Şu kadar var ki, “Orucum bozuldu.” diye bundan sonra bir şey yememiş olmak lâzımdır. Eğer yerse bilgisizlik özür olmayıp âmden yemiş gibi keffâret lâzım gelir.

Eğer bir kimse orucunu kasten yiyecek olursa keffâret lâzım gelir.

Orucu kasten ifsâd, cinsi münasebet yolu ile olursa, ulemâ burada ihtilâf etmiştir. İmâm Şafii, sıyâmda kadın ile erkeğin ikisine yalınız bir keffâret lâzım gelir, demiştir. İmâm Ebû Hanife ve İmâm Mâlik’e göre kadının mütâveati hâlinde erkek gibi kadına da ayrıca keffâret lâzım gelir. Sıyâm keffâretine gücü yetmeyen veya nafaka keffâreti aczinden dolayı hemen ifâ edemeyen kimsenin, sonra hâl-i yüsürde bu borcu ödemesi lâzım gelir. Çünkü keffâret bir borçtur. İmâm Ebû Hanife’nin mezhebi budur. Zaruret hali bundan keffâreti iskat etmez, diyor.

Hacamat olup kan aldırmanın orucu bozmadığına İmâm Ebû Hanife, Şafii, Mâlik hazarâtı ve ashabı kâil olmuşlardır. Ahmed ibn-i Hanbel ise bozulacağı ictihâdındadır.

Kay’ etmek ise mezheb-i Hanife’ye göre âmden olmadığı takdirde, kayın azı da, çoğu da orucu bozmayacağı ictihâdındadırlar. İhtiyarında olursa azı da, çoğu da orucu bozar, demişlerdir. Çünkü kay idhâl etmek değil, çıkarmaktır, demişler ki, kan aldırmak gibi oluyor; ağız dolusu kusmak, ihtiyarsız çoğu da azı gibi orucu bozmaz.

Seferde oruç tutmanın efdal olduğu İmâm Hanife ve ashabının mezhebidir. İmâm-ı Şafii iftar evlâdır, demiştir. Bir takım ulemâ da tahyîri iltizam etmişlerdir.

Bu şekildeki keyfiyet, gerek oruç tutmadan sefere çıkmak veyahut oruçlu olduğu hâlde sefere çıktığında takip edilecek ruhsattır. Seferde oruçlu oruçsuzu, oruçsuz da oruçluyu ayıplayamaz. Seferdeki meşakkat durumuna göre ehl-i iman muhayyerdir.

Buharî Hadis No: 926- Âişe’den (rha) Resûlullah’ın (sav) “Kim ki üzerinde oruç (borcu) varken ölürse, müteveffânın velisi kendisinden (niyâbeten) oruç tutar.” buyurduğu rivâyet edilmiştir.

İmâm-ı Şafii bu hadis ile ihticâc ederek kavl-i kadîminde borçlu bulunan müteveffâ nâmına velisinin oruç tutmasını tecviz etmişti. Kavl-i cedîdinde ise hiçbir kimsenin başkası hesabına oruç tutmasının câiz olmadığı, ancak müteveffâ nâmına tasadduk edilebileceği ictihâdında bulunmuştur ki, İmâm Ebû Hanife’nin ve İmâm Mâlik’in mezhebleri de böyledir. Şu kadar ki, bunlara göre müteveffânın vasiyeti üzerine tasadduk edilir.

Tasaddukun miktarına gelince: İmâm Şafii ve İmâm Mâlik’e göre bir müd, İmâm Hanife’ye göre, buğdaydan nısıf sâ’, diğer hububattan bir sâ’ tasadduk edilir. Resûl-i Ekrem (sav) “Hiçbir kimse, başka birisi hesabına namaz kılamaz, fakat sadaka verir.” buyurmuştur. Bu bâbda eimme-i Hanefiyye’nin ve kavl-i cedîdinde İmâm Şafii’nin ve İmâm Mâlik’in istinâd ettikleri delil-i makul de orucun ve namazın ibâdet-i bedeniye olmasıdır.

Oruçlunun sahuru tehir, iftarı tâcil etmesi daima hayırdır, buyrulmuştur. İftarı tâcil etmenin sebebi, -Resûl-i Ekrem (sav) Efendimizden- Yehûd ve Nasâra iftarı yıldız görülünceye kadar tehir ederlerdi. Bunlara muhalefet için tâcili müstehab olmuştur.

Sehven, iftar vakti oldu, diye orucunu bozan kimseye, sonra iftar olmadığı sabit olursa kaza lâzım gelir, keffâret lâzım gelmez. Şu kadar var ki, vakte hürmeten sâim için günün bâki zamanını da imsak etmek lâzımdır.

Çocuklara oruç tutturmak ve onların oruç tutmalarının meşruiyeti hususunda ulemâ ihtilâf etmişlerdir. Ulemânın cumhuruna göre, sinn-i bulûğa ermeyen çocuklara oruç vâcib değildir. İmâm Şafii’ye göre, çocuğun oruç tutmağa kudret-i bedeniyesi kifâyet derecesinde olursa temrin için, ibâdete alıştırmak için oruçla emrolunurlar. Şu kadar ki, ekser ulemâ, ibâdetlerimize çocuklarımızın itiyad ve mümârese peyda etmeleri için müstahsen addetmişlerdir. Yaş olarak da 7-15 arasını kabul etmişlerdir.

Arka arkasına sahursuz ve iftarsız savm-ı visal oruç tutmak nehyedilmiştir. Bu nehyin sebebi, ümmet için rahmet olduğundandır. Bu nehyin tenzihen nehyolduğunu da söylemişlerdir.

Nafile olarak oruçlu bulunan birisine, bir din kardeşi orucunu bozdurmağa yemin etse de bunun üzerine o kimseye orucunu bozmak hayırlı görülürse ve bozsa, kaza lâzım gelmez. Şafii, Ahmed’e göre nafile orucu özürlü ve özürsüz bozan kimseye kaza lâzım gelmez. Ebû Hanife ile ashabı, İmâm Mâlik hazarâtının mezhebleri ise kazanın vâcib olduğudur.

Mecûsi olan Bermekîler, âdetleri vechile sofralarını mumlarla tezyin etmeyi İslâm’a sokmuşlardı. Mısır’da hükümdar olan Türk meliklerinden Melik Kâmil eliyle İslâm bu bid’atı kaldırmıştır.

Cuma orucu hakkında fukahânın müteaddid ârâ ve ictihâdı vardır,

Birincisi: Cuma orucunun mutlak sûrette kerâhetidir.

İkincisi: Bilâ-kerâhe mutlak sûrette mübah olduğudur. Bu, İmâm Mâlik’in İmâm Ebû Hanife ile Muhammed ibn-i Hasen’in mezhebidir.

Üçüncüsü: Münferiden Cuma günü oruç tutmanın kerâhetidir. Cuma’dan bir gün evvel veya bir gün sonra tutarsa mekruh değildir. Bu, İmâm Ebû Yusuf’un ictihâdıdır. İmâm Şafii’den de rivâyet muhteliftir.

Dördüncüsü: Hürmetidir.

Eyyâm-ı teşrîkte ulemânın ihtilâfı vardır. Esahh olan, yevm-i nahirden sonra üç gündür. Bazı fukahâ yevm-i nahri eyyâm-ı teşrîkten saymışlardır. Ebû Hanife, Mâlik, Ahmed Hazâratına göre yevm-i nahirden sonra üçüncü gün eyyâm-ı teşrîkte dâhil değildir.

Eyyâm-ı teşrîkte oruç hakkında fukahânın müteaddid akvâl ve ictihâdâtı vardır ve şunlardır:

1- Eyyâm-ı teşrîkte oruç tutulması mutlak sûrette câiz değildir. Hedy sevk edemeyen mütemetti’ olsun, başkası olsun. İmâm Şafii, Ebû Hanife ve ashabının kavli böyledir. Eyyâm-ı teşrîkte oruç nezredilse bile başka günde kaza edilmesi vâcibdir.
2- Mutlak sûrette câizdir. Bu ictihâd, İmâm Şafii’den nakledilmiştir.
3- Hedyi olmayan mütemetti’ için oruç tutmanın cevazıdır.

Bunlardan başka daha akvâl ve mezâhib vardır.