Bu müstatîl beyazlığı zulmet takip eder. Onu müteakib de ufukta fecr-i sâdık zuhur eder ki, bu da bütün maşrık ufkuna boydan boya bir hat gibi uzanmış ziyâdan ibarettir. Ziyânın böyle boylu boyunca istitâre ve intişârından dolayı buna da fecr-i müstatîr denilmiştir. Buna fecr-i sâdık, subh-i sâdık da denilir ki, sâim için yemekten, içmekten imsak ve ictinab zamanıdır. Sabah namazının da evvel-i evkâtıdır; sabah namazının ilk vakti hulûl etmiş demektir. Sabah namazını kılmak sahih olur. Fakat efdal olan, 50 dakika kadar bir zamanın geçmesidir.
Ulemâ, fecr-i sâdıkın tulûundan sonra oruca niyet edilmesinde ihtilâf etmişlerdir. Evzâî, Mâlik, Şafii, Ahmed ibn-i Hanbel, İshâk Ramazan orucuna geceden niyet edilmedikçe câiz değildir, demişlerdir. Mezheb-i Zâhirî de böyledir.
Ebû Hanife ile ashabı da Ramazan, nezr-i muayyen ile nafile oruçlara zevalden evvele kadar niyet etmenin sahih ve câiz olduğuna hükmetmişlerdir. Nafile oruç tutmak tasavvurunda olmayarak sabahlayan bir kimse, bilâhare nafile oruç tutmak isterse, bu vaziyetteki kimsenin orucu ve niyeti hakkında ulemâ ihtilâf etmiştir. Bir kısmı ne zaman olursa olsun nehâren niyetle nafile oruç tutmayı tecviz etmişlerdir. İmâm Şafii, İmâm Ahmed’in mezhebleri de budur. İmâm Mâlik, nafile oruca geceden niyeti kabul etmiştir. Hanbelî fukahâsı, gerek zevalden evvel gerekse sonra oruca niyet edilebileceğini kabul etmişlerdir.