1.6.4. Ölünün Gasli ve Tekfini

Bazı fukahâ, “Gaslin sebeb-i vücûbu hadestir.” demişlerdir. Ölümden sonra çözülen, gevşeyen adale ve mafsalların neticesi abdestle göçen bir mü’minin bile her hâlde abdestinin bozulması şüphesizdir. Bazıları “Vücud-u beşer ölümle necis olur.” demişlerse de İbn-i Abbas’tan (ra) rivâyet edilen bir haberde, “Mü’min hayyen ve meyyiten necis olmaz.” denilmiştir. Sa’d ibn-i Ebî Vakkas (ra) “Eğer meyyit şer’an necis olsaydı, ona ben elimi dokundurmazdım.” demiştir.

Esnâ-yı gasilde meyyite abdest aldırmak sünnettir ve bu, hâl-i hayattaki iğtisâl esnasındaki abdest gibidir. Şu kadar var ki, Hanefiler’e göre mazmaza ve istinşak yoktur. İmâm-ı Şafii de bunu kabul etmiştir. Ekseriyetle ağzı, burnu temizlemek kifâyet eder; dişlerini de temizlemek müstehabdır. Su ile gasl esastır. Temizlikte daha çok ihtimâm için sabun ve lif kullanmak ahsendir. Suyun mutedil sıcak olması gerekir. Şafiiler ise sıcak su ile gasle muhaliftirler; mekruh görmüşlerdir. Efdaliyet sıcak su ile yıkamaktır. Hanbelî de bunu kabul etmiştir. Evvela meyyitin üzerindeki yara, bere ve pislikler yıkanır. Bu yıkama faslı da üç defa yıkama tahakkuk edip meyyit tâhir olunca bundan fazlasını Ebû Hanife tecviz etmemiştir.

Gasl esnasında hazır bulunan melâike-i mükerremîne ihtiram, ikram ve meyyitin nezahati bakımından kâfur (güzel koku) kullanılması müstehab görülmüştür. Eimme-i Hanefiyye, kadınlar için de erkekler için de güzel koku câizdir, demişlerdir. Bu hususta icmâ vardır.

Meyyitin kıbleye karşı uzatılması hakkında kat’i bir hüküm yoktur. İnsan, hayyen ve meyyiten şâyân-ı ihtiram bir mahlûk olduğundan avret-i galîza mahalli bir bez parçası ile örtülür. Çünkü Resûlullah (sav) Ali ibn-i Ebû Tâlib’e (ra) “Ne diri, ne de ölü hiçbir kimsenin uyluğuna, avret mahalline bakma!” buyurmuştur. Gasledilirken -Ebû Hanife’ye göre- gasleden eline bir bez parçası alarak meyyitin avret mahallini yıkar ve temizler. Meyyitin saçı taranmaz, tırnakları kesilmez, saçı ve sakalı ve sâir azasındaki zâid şeyleri kesilip tıraş edilmez.

Ebû Hanife’ye göre kadını kadınların yıkaması, erkeğinin yıkamasından evlâdır. Cumhur buna muhaliftir. İddeti içinde vefat eden zevcesini erkeğinin yıkamasında mahzur yoktur; fakat terki evlâdır, denilmiştir. Hz. Ali (ra) Fâtıma’yı (rha) yıkamıştır. Bu mesele İbn-i Mesud’a (ra) sorulduğunda: “Fâtıma, Ali’nin dünyada ve âhirette zevcesidir.” diye cevap vermiştir.

Cenazeyi yıkayana gusül veya abdest lâzım mıdır? Bütün fukahâ, gasilden sonra gusletmek hususunda bir delil-i vücûba cevaz vermiyorlar. Ancak abdest almanın lüzumuna işaret etmişlerdir. Belki gusletmek müstahsendir.

Cenazenin tek su ile yıkanması lâzımdır. Çünkü “Allah tektir, teki sever.” hadis-şerifi vârid olmuştur.

1- Tek su ile yıkamak.
2- Yıkamağa sağ tarafından başlamak.
3- Gasle abdest azalarından başlamak.
4- Kadın cenazesinin saçını tarayıp üç bölük yapıp arkasına atmak. (İmâm-ı Şafii ve Ahmed ibn-i Hanbel mezhebi.) Eimme-i Hanefiyye ise iki bölük yapılıp göğsü üzerine ve dir’ denilen gömleğinin üstüne konulması ictihâdındadırlar; taranmasına taraf değillerdir.

İpekli bez ile erkeklerin defnedilmemesi, kefenin beyaz pamuk bezden olması -bu üç parça bezin temiz olmak şartıyla yenisi ile eskisi müsavidir- başına, saçına, sakalına güzel koku sürülmesi lâzımdır. Erkek için üç, kadınlar için beş parça kefen kabul edilmiştir. Kabirde cenazenin kefen bağı çözülür.

İmâm Ebû Hanife’ye göre ihramlı ölen bir meyyit ihramlı olmayanlar hakkında câri olan cenaze tekfinine göre muamele görür. İmâm-ı Şafii’ye göre ihramlı olarak vefat eden mü’minin ihram hâlinin öldükten sonra da devam edeceği istidlâl edildiğinden, başı açık ve koku sürülmemesi lâzımdır.

Abdullah ibn-i Übey ibn-i Selûl (Medine münafıklarının reisi idi.) öldüğünde oğlu Abdullah, babasının cenaze namazını kılmasını Peygamberimize (sav) teklif etmiş; kefenlemek için de mübarek gömleğini istemişti. Hz. Ömer’in (ra) ikazına rağmen Resûlullah (sav) cenaze namazını kıldı. Bunun üzerine “Bu münafıklardan ölenlerin hiç birisine namaz kılma Habibim!” (Tevbe Sûresi Âyet: 84) meâlindeki âyet-i kerime nâzil oldu.

1- Kâfir ölüsüne namaz kılınması nehyedilmiştir. Fakat kâfir ölüsünün gasli, tekfini, defni câiz midir, değil midir? Bu bâbda ihtilâf-ı ârâ vardır. Bir kâfir ölüsünün Müslim olan yakın akrabası gasl eder ve tekfin ederek defneder, demişlerdir. Zira Ebû Tâlib vefat ettiğinde Hz. Resûlullah (sav) Hz. Ali’ye (ra) babasını gasl edip tekfinle toprağa gömmesini emretmiştir. Hz. Ali’nin (ra) ihbarına göre Hz. Resûlullah (sav) ağlamış, günlerce onun hakkında istiğfarda bulunmuş, Hâne-yi Saadet’ten çıkmamıştı. Sonra “Nebi (Aleyhi’s-selâm’ın) ve mü’minlerin, müşrikler hakkında istiğfar etmeleri doğru değildir.” (Tevbe Sûresi Âyet: 113) âyet-i kerimesinin nüzûlü vârid olmuştur. Yalnız şu kadarına İmâm-ı Şafii kâildir ki, bu gasl ve tekfin muamelesi bir Müslüman meyyitine yapılan ihtimâm gibi olmamalıdır. Misal: Kirli ve necasetli bir çamaşır yıkar gibi yıkamak, kefen âdeti takip etmeyip bir beze sarıp, kâfur gibi vesile-i hürmette bulunmayarak defnetmektir. İmâm-ı Mâlik ve İmâm Ahmed ibn-i Hanbel Hazretleri ise gasl ve tekfine taraftar değildirler. Ancak toprağa gömülür, demişlerdir.

2- Bir kimse hakkında gerek hayatında, gerekse mevti zamanında -lüzum ve ciddiyet arz ettiğinde- aleyhinde şahâdet etmek câizdir. Böyle bir lüzum hissedilmezse şahâdetten sarf-ı nazar edilir. Zira Efendimiz (sav) “Ölülerinizin iyiliğini anınız, seyyiâtından dilinizi tutunuz.” buyurmuştur.

3- Kendisinde daha iyisi ve yenisi olduğu hâlde mücerred teberrük için ashab-ı birr-ü takvadan bir şey istemek câizdir.