Meyyitin bir taraftan bir tarafa nakli meselesi de ulemâ için tetkiki lüzumuna kâil olunmuştur. Bazı ulemâ bunu kerih görmüşlerdir. Bir kısım âlimler de tecviz edip “Bir mil, iki mil mesafeye nakletmekte beis yoktur.” demişlerdir. Bazıları da mesafe-i seferi mikyâs olarak kabul edip, mesafe-i seferden az bir mahalle nakli tecviz etmişlerdir. Bazıları mesafe-i seferin müntehâsını da dâhil-i hesap eylemişlerdir.
Bu nakl-i meyyit hususunda Ashab-ı Kirâm’ın mazbut nakl-i meyyit hadiseleri mevcut olmasına rağmen eimmenin muhalefetleri, her hâlde bilâ- lüzum nakle masrûf olacaktır. Hz Osman (ra) Mescid-i Nebevî’nin genişletilmesi lüzumunda meyyitlerin nakline izin ve emir vermiştir. Bir hâcet ve maslahat için meyyitin kabirlerden çıkarılmasının câiz olduğu sabitleşmiştir. Namaz kılınmadığı anlaşılırsa, tefessüh etmemiş ise çıkartılıp namazı müteakib defnedilir; tegayyür etmiş olması muhtemel ise mezarı üzerine namaz kılınır, denilmiştir. Meyyitin kabre ters konulması hâlinde üzerine toprak atılmış ise artık kabri eşmeye lüzum yoktur; eğer kerpiçle örülmüş de toprakla kapatılmamış ise çıkartılır, hatta gasledilmemişse gasledilir, denilmiştir (İmâm-ı Mâlik). Şafiiler’ce kıblenin gayrine defnedilmiş ise kabri açılmalıdır. İmâm-ı Muhammed “Nakl-i meyyit, müstelzim-i ism-u ma’siyettir.” demiş. İmâm-ı Şafii “Nakl-i meyyitten hiç hoşlanmam, meğerki Mekke, Medine, Beyt-i Makdis civarına nakloluna!” dermiş.
Nevevî de “Esahh olan, hürmet-i nakildir.” demiştir. Ahmed ibn-i Hanbel hiçbir mahzur görmemiştir. Delili de, Talha ibn-i Abdullah’ın (ra) Cemel Vak’asında şehâdetten sonra nakledilmesi ve Muâz ibn-i Cebel’in (ra) hemşiresinin kabrini nebş ü tahvil etmesini göstermiştir. Sa’d ibn-i Ebî Vakkas’ın (ra) da cenazesinin “Akik”ten Medine’ye nakledildiği sarahaten bildirilmiştir.
Meyyitin cümle malından, evvela tekfin masrafının ayrılması lâzımdır. Kendi malından tekfin yapılmalıdır. Gasil ve kabir ücreti de sülüs-ü maldan değildir. Âhiret için kazandığımız hasenâtımızın tâcil edilip de dünyada verilmiş olmasında mahzun olmak gerekir. Meyyitin cümle vücudu muhterem olup, kefenin cümle bedenini örtmesi lâzımdır. Mezheb-i Hanefi’de insanın bütün aksam-ı vücudu hâl-i hayatta da öldükten sonra da şâyân-ı hürmettir. Bu sebeple ecnebi bir erkeğin kadın cenazesini, yine böyle bir kadının ecnebi bir erkek cenazesini gasletmesi câiz değildir. Fukahâ demişlerdir ki, bir mü'minin hâl-i hayatında mevt için kefen gibi bütün techiz ve tekfin ihtiyaçlarını hazırlaması câizdir, fazilet telakki edilmiştir. Resûl-i Ekrem (sav) “Mü’minlerin iman cihetiyle en faziletlisi, ölümü çok yâdeden ve ona iyi hazırlanandır.” buyurmuşlardır.
Bu ümmetin sûlehâsından pek çokları, kendi kabirlerini sağlıklarında kendi elleriyle kendileri hazırlamışlardır. Bazı ulemâ “Sahabe’den hiçbirisinin böyle bir harekette bulunulduğu vâki değildir.” diyerek muhalefet etmişlerse de “Mü’minlerin hasen gördükleri Allah indinde de hasendir.” demişler.
Kadınların cenazeye ittibâları hakkında en kuvvetli ictihâd, bunun tenzihen mekruh olmasıdır. Hasen değildir.