1- Mütevelli imâm, yerine başka bir kimseyi tayin edebilir. Bu, Ebû Hanife ile Mâlik’in kavlidir.
2- Cemaat içinde ayakta iken arka arkaya ikinci safa veya birinci safa gitmek imâm hakkında câiz, maadası için mekruhtur.
3- Bir tek namazın, -diğerini müteakib öne çıkan- iki imâm arkasında kılınması câiz olup, imâmda bir özür olur da yerine halife tayin ederse, halifenin kıldırdığı namaz da sahihtir.
4- İmâmın tekrar gelip halefinin arkasında namaz kılması veya halefin tekrar imâma yerini verip kendisinin uyması da sahihtir. Cemaatin namazı da sahihtir. Bunu Hanefiyye ile Mâlikîyye kabul etmezler. İmâma uyan, imâmdan evvel iftitah tekbirini alabilir. Bu, İmâm Şafii’ye göredir: Bir kimse farzı kendi kendine kılmaya başlamışken imâm tekbir alsa, namazdan çıkıp selâm vermeden namazının bâkiyesinde imâma uyabilir, derler.
5- Namaz içinde hamd olsun, tesbih olsun câizdir. İmâmın sehvini ikaz için -haddi aşmamak şartıyla- اللهِ سُبْحَانَ (Subhânallah) denilebilir. Çok olursa namazı bozar. İmâm Ebû Hanife’ye göre, eğer musalli namazda olduğunu bildirmek için tahmid ve tesbih ederse beis yoktur. İmâm Mâlik ve İmâm Şafii, bir tehlike vukuunda namazda tesbih etmeye cevaz vermişlerdir. Mesela kuyuya düşecek bir âmâyı ihtar veya yılan zuhurunda cemaati ihbar gibi.
6- Kadınların tesbihi, sünnete muhalif olmakla beraber câizdir.
7- Kâiden imâm, kâiden ve kâime imâmet edebilir.
İbn-i Mesud’un (ra) “İmâmdan evvel başını secdeden (yahut rükû’dan) kaldıran kimse, başının köpek başına tahavvül etmeyeceğinden emin olamaz. Bir de namazda gözlerini semâya doğru kaldıran herifler, ya bundan vazgeçsinler yahut nur-ı basarlarının alınmasına muntazır olsunlar.” sözüne bakan bazı ulemâ, hadisi mâna-yı mecaziye hamletmeyip, meshin bilfiil zuhurundan korkulur, derler. Mâna-yı mecaziye gidenler, meshin Ümmet-i Muhammed hakkında câizü’l vuku olmadığına ve Ümmet-i Muhammediyye’nin meshten me’mûn olduğuna istinâd ederler.
Âişe’nin (rha) İbn-i Mâce’deki hadisi merfûunda “Bu ümmetin en son gelenlerinde hasf de (yerin yarılıp üzerindekileri yutması) mesh de (insanın hayvan sûretine tahavvülü) kazf de (semâdan taş düşmesi) olacaktır.” buyrulmuştur. Bu mânada daha birçok hadisler varsa da senetleri o kadar kavî değildir.