Buharî Hadis No: 1253- Yine Abdullah ibn-i Ömer’den (ra) Resûlullah’ın (sav) Mushaf’la düşman toprağına sefer edilmesini nehyettiği rivâyet olunmuştur.
Hadiste nehyolunan Kur’ân ile seferden maksat, Kur’ân yazılı olan Mushaf’la seferdir. Eğer bizâtihi Kur’ân’ı hâmilen sefer nehyedilmiş olsaydı, hâmele-i Kur’ân olanlardan hiçbir kimsenin düşman illerine gazâya gitmemesi lâzım gelirdi. Çünkü bizâtihi Kur’ân Resûlullah’a (sav) inzâl olunan, Mushaf’larda yazılı bulunan ve Resûlullah’tan (sav) tevâtür sûretiyle hafızadan hafızaya naklolunarak gelen nazm-ı mübinden ibarettir. Binâenaleyh bu hadisteki Kur’ân’la murad, Mushaf’la düşman diyarına seferin nehyedilmiş olmasıdır. Bu cihetle Buharî Sahih’inde bu hadisin bâbına: “Düşman diyarına Mushaf’la seferin kerâheti” unvanını vererek Kur’ân’la, Mushaf murad olunduğuna işaret etmiştir. Sonra da şu sûretle istidlâl ederek: “Resûlullah (sav) ve Ashabı, Kur’ân bildikleri hâlde düşman illerine sefer etmişlerdir.” demiştir.
Ebû Hanife’ye göre asker, vaziyetten ve Mushaf’ın bir hakarete uğramayacağından emin olursa, Mushaf götürmesi câizdir. İmâm-ı Buharî de Sahih’indeki mütalaasıyla Resûlullah’ın (sav) Mushaf’la seferden nehyetmesinin, umûmî ve her hâle şâmil olmadığına dâirdir. Bu hadisteki nehy, yalnız seriye hâlindeki çete efrâdına mahsustur. Çünkü onların vaziyeti emin değildir. Muazzam ordu teşekküllerinde Mushaf götürmekte beis yoktur.
Mâlikîler, nehyin umûmî olduğuna ve mutlak sûrette Mushaf götürmekte kerâhet bulunduğuna zâhib olmuşlardır.
Bu hadisten, kâfire Mushaf satmanın memnu’ olduğu hükmü de istifade edilmiştir. Selefin âsâr-ı ilmiyelerini muhtevi olan fıkıh kitaplarını satmak da tecviz edilmemiştir. Hatta Subkî, Selefin haberlerinden ve eserlerinden mücerred olan şer’i ilimlere dâir kitaplar da ilm-i şer’iye tâzimen satılmamalıdır, demiştir. Kastalânî daha kıskanç bir ictihâd ile dînî harsımızla alâkalı olan ve mesela lisanî ilimler gibi İslâmî her ilme dâir olan kitaplar da satılmamalıdır, diyor.