4.2.7. Şirket Hâlinin Zekât Durumu
“Halitayn” birbirinden ayırd edilemeyecek bir hâlde malları birbirine karışan iki şerikten ibarettir. Sermayeleri yekdiğerinden ayrılması gayri mümkün ortaklardan meydana gelen şirketler hakkında -İmâm Ebû Hanife’ye göre- iki şerikten veya fazla şeriklerden hiç birisine hisseleri nisaba bâliğ olmadıkça zekât vâcib değildir. Bunlar müşterek olmadıkları hâlde ne hükme tâbi iseler, yine haklarında o hâl câridir. Bütün Hanefi kitaplarında da hüküm böyledir. Bu şirket ister irs ile, hibe ile, şirâ ve emsali ile teşekkül etmiş şirket-i mülk olsun, ister ınân (Ale’s-seviye yalnız bir maddeye ait olmak üzere akdedilen şirkettir.) ve müfâveda (şeriklerin malen, tasarrufan, deynen, umûmî ve bi’t-tesâvi iştiraklerini ifade eden şirkettir.) sûretiyle tesis edilmiş bir şirket-i akid olsun, müsavidir, demişlerdir.
İmâm Şafii, Ahmed ibn-i Hanbel’e göre iki kişinin değil, 40 kişinin dahi koyun nisabı olan 40 koyun müşterek olsa, 40 kişi birer koyunla iştirak etseler, bir koyunun kıymeti nisbetinde her birine zekât lâzım gelir. İki kişinin 40 koyunu bulunsa, ikisine de zekât vâcibdir.
Endülüs’ün en meşhur âlimlerinden Turtûşi (Turtûze) de hulta sahih değildir. Yalnız tarafeynden her birinin nisab-ı kâmile sahip olmaları hâlinde sahih ve muteber olur, demiştir.
Hulta ve şirkette şu hâllere itibar edilir: Çoban, koç, mera, sulak, ağıl, sağan bir olmalıdır. Hatta muhafaza kelbleri de bir olmalıdır ki, hulta, şirket teessüs etsin. İmâm Mâlik de bu ictihâdı vermiştir.
İmâm Şafii de hulta ve şirketin mevâşîde, hububatta, meyvelerde, dirhemlerde ve dinarlarda câri olduğuna hükmetmiştir.
Zekât memuru müşterek bir sürünün zekât hakkını alırken, bu iki şerikin birisinden zekâtın tamamını alırsa, veren taraf diğerine ale’s-seviyye müracaat edebilir. Mesela yirmişer koyunu olan iki kimsenin müşterek bir sürüsünden zekât memuru birisinin malından zekât alırsa, veren kimse nısıf koyunun bedelini diğerinden taleb edebilir. Çünkü devenin, sığırın, koyunun zekâtı, kıymeti ile takdir olunur. Hububat ve meyve gibi mislî değildir.
İmâm Ebû Hanife ile İmâm Şafii’ye göre senenin ekser evkâtını kırda, yaylakta geçiren sâimeden zekât vâcibdir. Besi hayvanlarında zekât yoktur. Yük ve hirâsette, koşuda kullanılan hayvanlarda da zekât vâcib olmadığı, umûmiyetle fıkıh kitaplarında musarrahtır. Yalnız Alûfeler, (besi hayvanları) ticaret maksadıyla besiye çekilmişlerse, zekât lâzım olduğu da tasrih ediliyor.
İmâm Mâlik’e ve bazı eimme-i Hanefiyye’ye göre sevâim olsun, besi, binit, ziraat hayvanlarında olsun, umûmiyetle zekât vâcibdir, demiş; bazı Hanefiler ise bu ta’mîmi deve hakkında kabul etmişler, fakat sığırın, koyunun yalnız sâimesinde zekât vardır, demişlerdir.
Yalnız, Mütûn-i Hanefiyye’de mazbût olan mezheb-i muhtara göre, avâmil (koşum), havâmil (yük) alûfe (besi) hayvanlarında zekât yoktur.