4.2.5. Evrak-ı Nakdiyenin Zekâtı
Tarik-ı icâd ve istimâli itibarıyla nukud arasında en son ve bi’n-nisbe en yeni olanı varaka-i nakdiyedir. Maamafih bunun tarihi de on üçüncü asr-ı Milâdiye kadar yükselir. Bu tarihte Çinliler siyah dut veyahut böğürtlen ağacının yaprağından kâğıt para icâd ve ittihaz etmişlerdir. Çinlilerden sonra da İranîler arasında şâyi’ olmuştur. Aradan asırlar geçtikten sonradır ki, Avrupa’da kâğıt para kullanılmaya başlamıştır. Zamanımızda ise dünyanın her tarafında medeni, bedevi her millette kâğıt paranın altından, gümüşten ziyade tedavülü umûmî bir örf olmuştur. Bugün bu kâğıt para lisanımızda İngilizce adı ile banknot diye de zebanzeddir.
İlk bakışta varaka-i nakdiyeyi fels hükmünde saymak imkânsız gibi görünüyor. Çünkü felsler, kâğıt gibi değil, belki de kâğıda muhaliftir. Bunun kıymet-i mevzuâsıyla beraber az çok kıymet-i zâtiyesi de vardır. Ve bu itibar ile fels, nakdeyne mülhak olup zekâta tâbidir zan olunarak felsle varaka-i nakdiye arasında bir fark görülebilir. Fakat bu farkın, nakdin kıymeti üzerinde hiçbir tesiri yoktur. Çünkü rayiç kıymetini, milletin irade-i umûmiyesi vaz’ eder ve teâmül ile muteber olur. Tedavülü de irade-i umûmiyenin tecellisidir. Zamanımızda dünyanın her tarafında câri olan iktisadî örf budur. Binâenaleyh bugün nakd olmakta -az olsun çok olsun- zâti kıymetin hiç tesiri yoktur. Binâenaleyh Hanefi fukahâsının fels hakkındaki nokta-i nazarlarına, yani felsin semen-i rayiç olarak tedavülde bulunması yahut ticaret metaı olması, nasıl kıymeti üzerinden zekâtı icâb ediyorsa, varaka-i nakdiye de milletin hey’et-i umûmiyesinin bahşettiği kıymet üzerinden zekât lâzım gelir. Hatta bu varaka-i nakdiye, ister ticarette kullanılsın, ister kullanılmayıp sahibi kendi ihtiyacına sarf etsin, isterse iddihâr eylesin, zekâta tâbi olmakta hiçbir fark yoktur.
Usûl-ü Şafiiyye’ye göre evrak-ı nakdiye düyûn senedâtına kıyâs edilerek zekâta tâbidir, denilirse de Hanefiler’ce kıyâs tariki ile sene-be-sene fevrî olarak zekât ile hükmetmek mümkün değildir.
Usûl-ü Hanefiyye’ye göre evrak-ı nakdiye senedâtı düyûna kıyâs edilerek ale’l-fevr zekâta tâbi tutulamaz.
Mâlikîler’in evrak-ı nakdiye hakkındaki ictihâdları ise felsler hakkındaki ictihâdları gibidir.
Mezheb-i Şafii’ye göre evrak-ı nakdiyenin de bu sûretle her sene zekâtını fevrî olarak vermek vâcib olur. Borcunu inkâr etmeyen bir alacağın fevrî olarak, yani her sene alacağın zekâtını tahsil etmediği hâlde verileceği gibi.