Kasr-ı salât sebeb-i meşruiyeti âyet-i kerimedeki sarahate nazaran düşmandan havf olmuş iken, meşakkati mûcib olması dolayısıyla her sefer-i tavilde meşru kılınmıştır.
Ebû Hanife’ye göre azimet, diğer eimmeye göre ruhsattır. Bu kasr, yalnız öğle, ikindi, yatsı namazlarına mahsustur. İkâme-i seferiyet müddeti hükmü 18-19 diyenler vardır. Fakat 15 gün tercih edilmiştir. 15 gün ikâmete niyet eden seferiyetten çıkar. Lâkin ikâme niyet etmeksizin kalacağı günler 15 günü geçerse ebeden misafir sayılır. Tabii ikâmete karar verinceye kadar.
Müslim’in; Ya’lâ ibn-i Ümeyye’nin (ra) bu meselenin cihet-i fıkhîyyesini Ömer (ra) ile müzakere ettikleri bir rivâyetinin son kısmında Fâruk-ı A’zam: “Bu senin şaştığın şeye vaktiyle ben de şaşmıştım da Resûlullah’a (sav) sormuştum. Cevaben: Bu Allah’ın size ettiği bir sadakadır. Allah’ın sadakalarını kabul ediniz, buyurdu.” demiş.
Kasr-ı salâtın vakti: Şehirden çıkmamış bulunan yolcu vakit namazını itmâm ile kılmak gerektir. Şehrin binaları tecavüz edilmedikçe kasra başlanmaz.
Dâbbe üzerinde teneffül eden musallinin dizgini tutması ve ayaklarını tahrik etmesi de câizdir. Yalnız tekellüm etmez. Sağına soluna iltifat etmez. Yalnız sücûdda rükûdan ziyade eğilir, o kadar. Devede, atta, merkepte, katır üzerinde namaz kılmanın mahzuru yoktur. Seferde de tatavvu’ kılınır. Çok fazilete nâil olunur. Ekser ehl-i ilmin kavli böyledir.
Nafile kaydından ferâiz namazı hariç kalır. Yürüyüş hâlinde ve hayvan üzerinde iken farz namazı kılınmaz. Nezir ile cenaze namazları da farz olduklarından dâbbe üzerinde kılınmazlar. Farzda kıble olan Kâbe-i Muazzama cihetinden inhirâf câiz olmadığı gibi, dâbbe üzerinde kılınan tatavvu’da da dâbbenin teveccüh ettiği cihetten -velev Kâbe cihetine doğru çevrilse dahi- inhirâf câiz değildir. Zira bu tatavvuun kıblesi menzil-i maksud ciheti olmuştur.