1.9.1. Teheccüd Namazı
Teheccüd: Namaz ve zikrullah için gece uyanmak mânasında olup “Habibim! Sana mahsus bir sevab ve fazilet olan gece namazına, gecenin bir kısmında uyan, kalk.” (İsrâ Sûresi Âyet: 79) kavl-i şerifine, nazm-ı Kur’ân’a uygundur. Bazı ulemâ “Teheccüd uykudan sonradır.” demişlerdir. Binâenaleyh teheccüd için uyku haylûlet etmek şarttır. Hatta bütün geceyi hiç uyumadan ibâdetle geçirmeği âdet edinmek mekruh addedilmiştir.
Teheccüd namazı Peygamberimiz (sav) için nafile ve ziyade-i sevabdır, ümmeti için keffâret-i zünûbdur, demişlerdir. Tekâlif-i ilâhiyyenin kâffesi Peygamberimiz (sav) için göz nûru, gönül sürûrudur. Zira küçük ve büyük bütün günâhlardan kâmilen masumdur ve tamamıyla müberrâdır. Hakk-ı âlilerinde azab ve ukûbet musavver değildir. Bu âlemdeki ibâdeti cennet ehlinin tesbihi mesabesindedir. Bununla beraber Cenâb-ı Hakk’ın İslâm ümmetine vacip kıldığı her şey Resûlü için de vâcibdir. (Salla’llâhu aleyhi ve sellem ve şerrefe ve kerrem)
Teheccüd namazı, ehl-i hadisin ve fukahânın cumhuruna göre ümmet hakkında mendubdur. Seleften bazıları ümmet için de vâcibdir, demişlerdir. Fakat Nevevî mendub ve sünnet-i müekkede olduğunu tasrih etmiştir.
Makam-ı Mahmud: Bütün ümmetlerin ebedi rahat bulacağı âleme acilen sevkine vesile-i rahmet olarak tahsis edilen çok yüce bir şefaat makamıdır ki, bütün ümmetlerin o makama gelip Peygamberimizin (sav) Şefaat-ı Kübra-i Kudsiyetine arz-ı ihtiram etmelerine tahsis edilen en yüce makamdır. Tıpkı resmi geçitlerde bütün birliklerin ve cemiyetlerin o günkü en büyük mülki âmirinin önünden merasimle geçildiği gibi. Bütün ümmetlerin o makam-ı Muhammed’in önünden minnettarlık duygusu ile saf saf geçecekleri bir yüce makamdır.
Sahih-i Müslim’de Ebû Hüreyre’den (ra) rivâyet edilen bir hadisi şerifte Peygamberimiz (sav) Efendimiz teheccüdün faziletini ve en feyizli zamanını şöyle beyan etmektedir. “Farz namazdan sonra en faziletli namaz, gece namazıdır. Geceyi iki kısma taksim edersen, nısf-ı âhiri namaz için en feyizli bir vakittir. Eğer geceyi üçe bölersen, orta kısmı en mübarek zamandır.” buyurmuştur.
Yine Sünen-i Ebû Dâvud’da Ebû Saîd-i Hudrî ile beraber Ebû Hüreyre’den (ra) rivâyet edilen hadisi şerife göre ehl-i teheccüdün, ehl-i zâkirler zümresine dâhil olacağı cihetiyle gece kalkıp kılınan iki rekât namazın müteselsil devamının ehl-i zikre muadil olduğu sarahaten bildirilmekte ve buyrulmaktadır ki “Her kim gece uyanır ve hayat arkadaşını da uyandırır da ikisi birlikte iki rekât namaz kılarlarsa bu zevc ve zevce وَالذَّاكِرِينَ اللَّهَ كَثِيراً وَالذَّاكِرَاتِ (Vezzâkirînallâhe kesîren vezzâkirât) zümresinden sayılırlar.” Bu hadisi şerifte: “Erkek olsun, kadın olsun Allah’ı çok zikredenler (yok mu? İşte) Allah-u Teâlâ bu ehl-i zikir için mağfiret ve yüce ecr ü menzilet hazırlamıştır.” (Ahzâb Sûresi Âyet: 35) meâlindeki âyet-i kerimenin tefsirine işaret buyrulmuştur.
Esmâ-i Şerîf: ALLAH ism-i şerîfi, bütün kemâl sıfatlarını kendisinde toplayan, eksik sıfatlardan tamamıyla uzak bulunan Vâcibü’l Vücud’un âlem-i mahsusudur. Yani Zât-ı Bâri’nin öz adıdır. Hakiki vücud ile mümtaz olan Vâcibü’l Vücud’un âlem-i hâssıdır. Vücud, O’nun zâtının muktezasıdır. Sâir mevcûdât vücudûnu, varlığını umûmiyetle O’nun nûrundan iktisâb etmiştir. Onun için her vücud, her taayyün O’nun Vücud-u Mutlak’ı önünde tamamıyla sönük ve siliktir.
Allah-u Teâlâ hamde layıktır. Aynı zamanda akâidi, ahlâkı, sözü, özü düzgün olan ve hiçbir fenalıkla şâibedar olmayan, başta Peygamberimiz (sav) ve bütün enbiyâ-i kirâmla birlikte, bunların varis-i faziletleri olan asfiyâ-yı ümmet hamde, medhe layıktır. Bu aziz simalardan her biri imanı, ahlâkı ve dürüst hareketi cihetiyle medh ve senâya derece-i istihkakına göre “hamid”dir. Fakat yine Hamid-i mutlak Allah-u Teâlâ’dır.
Vitir namazından sonra en efdal olarak sabah namazının sünneti gelir. Gece, yani teheccüd namazı bu iki namazın fevkinde değildir. Müslim’in Hz.Âişe’den (rha) rivâyetinde “Sabah namazının iki rekât sünneti, dünyadan ve dünyadaki her nev’i kıymetlerden hayırlıdır.” buyrulmuştur. Bunun içindir ki gündüz ve gece kılınan nafile namazların efdalinin teheccüd namazı olduğu tebeyyün etmiştir. Peygamberimiz (sav) bir hadisi şeriflerinde: “Abdullah (ra) ne iyi adamdır. Fakat gecenin bir kısmında (kalkıp da) namaz kılmayı adet edinseydi.” buyurmasından da anlaşılıyor ki, teheccüd namazına devam eden bir kimsenin, iyi kişi olarak medh ü senâya layık olduğu müstefad olur. Mevlâ-i Müteallim de ehl-i teheccüdü medh ü senâ ederek âhirette sonsuz fazilet ve nimetlerin lütfedileceğini kemâl-i ihsan ile izhâr etmektedir. Seleften bazı büyük zevâtın şöyle dediğini sahih eserler kaydetmektedir. Rabbımız ehl-i teheccüde hitaben “Bu sâdık kullarıma (Teheccüde kalkanlara) ilk ihsanım, onların kalblerine zülâl-i rahmetimden saçmaktır. Ben onları nasıl tanıyorsam, onları da feyz-i ulûhiyetimden yakînen haberdar etmektir.” Ne mutlu riyasız ehl-i teheccüde.
Zehebi diyor ki: Bana vâsıl olan habere göre Muâze, geceleri ibâdetle ihya eder ve “Hayatta uyuyan göze hayret ederim. Benim bildiğime göre uzun uyku kabirdedir.” der imiş.
Bazı ulemâ demiştir ki, Kitap ile Sünnet’te bazı enbiyâ için günâh isnad edilmiştir. Mesela, Hz. Âdem (as) hakkındaوَعَصَى آدَمُ رَبَّهُ (Ve asâ Âdemu Rabbehû) “Âdem Rabbine âsi oldu.” (Tâhâ Sûresi Âyet: 121) buyrulmuştur. Bu ve emsali nususta vârid olan zünûba enbiyâ, Kitap ve Sünnet’e izâfe edilerek lisan-ı Kur’ân ve hadis ile tekellüm edilmelidir. Kur’ân ve Sünnet’in haricinde enbiyâya zünûb izâfe edilmemelidir. Kitap ve Sünnet’te vârid olan zünûb da terk-i evlâ ile tevil edilmiştir. Terk-i evlâ, enbiyâ için çok görülmüştür. Bunlar “zenb, günâh, ma’siyet” ile tâbir edilmiştir. Bazı ulemâ “Ebrâr-ı ümmetin işledikleri hayrât ve hasenât, mertebe-i kurbe vâsıl olan ricâl-i mukarrebîn için seyyiâttır.” demişlerdir.
Buharî Hadis No: 581- Abdullah ibn-i Amr’e (ra) Nebi (sav) demiştir ki: “Allah-u Teâlâ’ya en sevimli olan namaz, Dâvud’un (as) namazıdır. Yine Allah-u Teâlâ’ya en sevimli olan oruç, Dâvud (Peygamberin) orucudur. Dâvud (as) gecenin yarısında uyurdu. Ve gecenin üçte birisinde namaz kılardı. Gecenin südüsünde (1/6) yine uyurdu. Dâvud (as) bir gün oruç tutardı, bir gün iftar ederdi.”
Sülüsü leyl; gece altı parçaya ayrılınca dördüncü ve beşinci parçalara tesadüf eden zamandır. Südüsü leyl de altıncı cüzüdür ki, fecrin tulûundan önceki zamandır ki, tam seher vaktidir. Bu vaktin uykuya tahsis edilmesi, teheccüd namazının zaafından kurtulmak içindir.
Teheccüd namazının kıyamı, kesret-i rükû ve sücûddan efdaldir. Amelin az, fakat devamlı olanı; çok, fakat inkıtaya uğrayandan hayırlı ve sevimli olduğu; salât-ı icâbetin sülüsü âhirde olduğu; hıfz-ı Kur’âniye’si zayıf olanlar için -sücûd ve rükû faziletine istinâden- kıyamı az yaparak ihtilâf-ı ümmetin, rahmet-i vasia olmasının berekâtından istifade etmelidir.
Buharî Hadis No: 588- Ebû Hüreyre’den (ra) şöyle rivâyet edilmiştir: Resûl-i Ekrem (sav) buyurmuştur ki: “Sizin biriniz (gece) uyuyunca şeytan onun boyun köküne üç düğüm düğümler. Her düğüm (yerine) ‘Senin için uzun bir gece vardır, rahat uyu!’ (diyerek eliyle) vurur. O kimse uyanıp (Kur’ân okuyarak, tesbih ve tehlil ederek) Allah’ı anarsa, bir düğüm çözülür. Abdest alırsa, bir düğüm daha çözülür. Namaz da kılarsa, şeytanın düğümlerinin hepsi çözülür. Artık o teheccüd sahibi, düğümü çözük ve gönlü hoş ve neşeli bir hâlde sabaha dâhil olur. Fakat zikretmez ve abdest alıp namaz kılmazsa, gönlü kirli ve uyuşuk bir hâlde sabaha girer.”
Bu hadis-i Nebevî’ye göre, şeytana oyun ve eğlence olanların gönülleri kirli ve mağmum bir hâlde kalkmaları, gece teheccüde kalkmaya niyet etmeyenler hakkında bir ceza olup, vitir ve nafile namazını kılıp da teheccüde kalkmak niyetiyle yatanlar ve fakat uyanamamışlar hakkında olmadığına şu hadis delil olmaktadır. “Bir mü’min kul, gecenin bir saatinde kalkıp da teheccüd namazı kılmağa kalben niyet etmiş iken o saatte uyur kalırsa, o mü’minin bu uykusu, Cenâb-ı Hakk’ın kendisine ihsan ettiği bir sadakası olur. Aynı zamanda defter-i a’mâline niyet ettiği teheccüdün ecr ü sevabı yazılır.”
Bu hadislerin istifade-i hükümlerinden anlaşıldığına göre zikrullahın, abdestin, namazın, şeytanı ve onun telkinâtını nefsin şerr ü fesada olan temayülünü def’ etmesi keyfiyetidir. Her günün hayır ve bereketinin, hatta sıhhî saadetinin, o günün fecriyle beraber zâhir olduğuna delâlet eder.
Gece ibâdetini terk edenler hakkında vârid olan “Öyle ise bunun kulağına şeytan işemiştir.” (Buharî Hadis No: 589) hadis-i şerifiyle gaflet-i beşerin zilletine işaret edilerek, her hâlde ihlâs ile niyet-i sahihe şarttır. Böyle niyet dahi etmeyenler hakkında bir keder-i maneviyedir ki, mü’mine hicâbdır, ikabdır.
Buharî Hadis No: 590- Ebû Hüreyre’den (ra) Resûlullah’ın (sav) şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: “Gecenin (üçte ikisi geçip de) son sülüsü kaldığında Rabbimiz Tebâreke ve Teâlâ (keyfiyeti bizce meçhul bir hâlde) her gece dünyanın semasına inerek buyurur ki; ‘Hani bana kim dua eder ki, onun duasına icâbet edeyim! Benden kim hâcet ister ki, dileğini vereyim! Benden kim mağfiret diler ki, onu mağfiret edeyim!’ ”
Hadîs-i nüzûl diye anılan bu hadis-i şerife göre, gecenin âhirine doğru olan vaktin eşref saat olduğuna ve yakînen Mevlâ ile kulu arasında bir hicâb kalmadığına delâlet cihetiyle en ziyade dua, hâcet ve istiğfar zamanıdır. Bazı ehl-i ilim “Yenzilü”ye “Allah bir melek gönderir” demek istemiştir, derler veya Cenâb-ı Hakk lütf û keremiyle kullarına yaklaşır, demişlerdir. Ehl-i ilimden bazıları da müteşâbihatın tevilinde ifrata varmışlar ise de, bu hususta en doğru yol, cumhur-ı selefin mesleğidir. Bu gibi müteşâbihatın hakikatine iman edip ve fakat teviline iltizam etmemek; Ebû Hanife, Şafii, Ahmed ibn-i Hanbel gibi hazâratın mezhebleridir. Hatta Ebû Hanife Hazretlerine bu nüzûl hadisi sorulduğunda: “Bilâ-keyf” diye cevap vermiştir. Yani gecenin sonunda Hakk’ın nüzûlü vâkidir. Fakat keyfiyeti bizce meçhuldür. İmâm Şafii Hazretleri de “Asla iman edilir; fakat niçin ve nasıl diye sorulmaz.” demiş. “Aslı” da Kitap, Sünnet, bazı Sahabe’nin kavli, ümmetin icmâıdır, diye izah etmiştir. İman-ı Mâlik Hazretleri nüzûlü “Allah’ın Rahmeti ve her türlü icâbat-ı ilâhiye, O’nun ikbâl ile teveccühatıdır.” demiştir. İbn-i Mesud (ra) seher vaktinde “Yâ Rabb! Sen bana emrettin, ben de emrine itaat ettim. Beni divân-ı Kibriyâna dâvet ettin. Ben de icâbet eyledim.” diye dua edermiş. Dâvud Aleyhi’s-selâm Cebrâil Aleyhi’s-selâma: “Gecenin hangi vakti dua kabul olunur?” diye sormuş. Cebrâil de: “Bilmiyorum. Fakat seher vakti olduğunda Arş-ı Rahman titrer.” demiştir.
Buharî Hadis No: 591- Âişe’den (rha) Resûlullah’ın (sav) gece namaz(ının keyfiyeti)inden sorulduğu, O’nun da (şöyle) cevap verdiği rivâyet edilmiştir. “Resûlullah (sav) gecenin önünde uyurdu. Sonunda da kalkıp namaz kılardı. (Namazdan) sonra da yatağına döner, (girer)di. Ve müezzin ezan okumağa başlayınca (neşe ile yerinden) sıçrardı. Şayet kendisince bir ihtiyaç olursa gusül ederdi. Yoksa abdest alır ve (Mescide) çıkardı.”
Bu hadis-i şerif, bu belirtilen saatlerde namaz kılmanın, Kur’ân okumanın, zikretmenin efdal olduğuna işaret eder. Bu bâbda Selmân-ı Fârisî’nin (ra) Ebû’d Derdâ’yı (ra) seher vaktinde namaza kaldırdığını beyan eden hadis-i şerif de rivâyet edilmiştir.
Gece (Nafile) namazının 6-8 rekât olduğu, yatsıdan sonra 4 rekât kılınıp yatılması, gece namazında bir selâm ile 4 rekât kılınmasının efdal olduğu -Hz. Ebû Hanife mezhebince- fıkhî hükümlerdendir. Kadınların camide nafile namaz kılmaları câizdir. Bütün geceyi namaz kılarak geçirmek mekruhtur. Cumhur-ı ulemânın kavli budur. Gece namazını kılıp sonra terk etmek de câiz değildir. Devamı, sıhhat-i imaniyedendir. Çünkü namaza başlayıp da terk etmek, ibâdetten i’râzı iş’âr eder ki, hakikaten tahzîre şâyestedir.
Buharî Hadis No: 595- Ubâde ibn-i Sâmit’ten (ra) Nebi’nin (sav) şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir. “Her kim geceden (bir kısmında) bir taraftan öbür tarafa dönerek uyanır da müteakibenلاَ إِلَهَ إِلاَّ اللهُ وَحْدَهُ لاَ شَرِيكَ لَهُ لَهُ الْمُلْكُ وَ لَهُ الْحَمْدُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ الْحَمْدُ لِلَّهِ وَ سُبْحاَنَ اللهِ وَلاَ إِلَهَ إِلاَّ اللهُ وَاللهُ أَكْبَرُ وَلاَ حَوْلَ وَلاَ قُوَّةَ إِلاَّ بِاللهِ ‘Lâ ilâhe illallâhu vahdehû lâ şerîkeleh, lehü’l-mülkü ve lehü’l-hamdu ve hüve alâ külli şey’in kadîr. El-hamdu lillah ve subhânallah ve lâ ilâhe illallahu va’llâhu ekber. Ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh.’ deyip sonra اَللَّهُمَّ اغْفِرْلِي ‘Allâhümmağfirlî: Allahım, beni mağfiret eyle!’ derse (mağfiret edilir). Yahut dua ederse, onun duasına icâbet edilir. Abdest alıp namaz kılarsa, o da kabul olunur.”