Sûre-i Zümer’in 68. âyetinde “Sûr’a üflenmişti de göklerde kim varsa, yerde kim varsa çarpılıp düşmüştü (helâk olmuştu), yalnız Allah’ın dilediği kimseler müstesnadır. Sonra Sûr’a bir daha üflenmiştir. Bu defa o serilenler hep kalkmış (akıbete) intizâr ediyorlar.” buyrulup iki nefh beyan edilmiştir:
1. Nefh-i sâiktir ki, bununla Allah’ın istisna ettiği bahtiyar kullardan gökte, yerde ne kadar zi-hayat varsa hepsi yıldırım çarpmış gibi düşüp seriliyorlar.
2. Nefh-i kıyamettir ki, bununla beraber o bi-hûş yatanlar yerlerinden kalkıp şaşkın şaşkın bakıyorlar; ne olacak, diye intizâr ediyorlar. Bu andan itibaren kıyamet başlıyor. Buna lisan-ı Kur’ân’da “sâat, vâkıa, Hâkka” denilmiştir.
Âyet-i kerimede bildirilen ve Allah’ın meşiyetiyle bu helâk perişâniden istisna edilen zevât-ı âliye kimlerdir? Şârih Aynî bu nefh-i sâikla helâk olmaktan müstesna olanların dört melâike-i mukarrebin olan “Cebrâil, İsrâfil, Mikâil Azrâil” olduklarını ve Kâb rivâyetinde de bu dört meleğe hamele-i arşın da ziyade kılındığını Aynî bildiriyor. Enes ibn-i Mâlik’ten (ra) merfûan rivâyet olunduğuna göre: “Melâike-i mukarrebinden üçü ki, Ezrâil’den mâadâsı ölür, bunlardan sonra da melekü’l-mevt ölür. Melekü’l-mevt üçünün ruhunu kabzeder. Sonra da melekü’l-mevti de Cenâb-ı Hakk imâte eder.” buyrulmuştur. Yine Enes ibn-i Mâlik’ten (ra) merfûan gelen rivâyette en son vefat edenin Cebrâil (as) olacağı rivâyeti vardır.
Bu bâbda rivâyet edilen bir takım zaif haberlerden sarf-ı nazar edilirse, bu mevzuun en kuvvetli rivâyeti, istisna edilen bu zümre-i âliyenin kafile-i şüheda olduğudur. Esasen kafile-i şühedanın ebedi bir hayata mazhar olduklarına Sûre-i Bakara’nın 154. âyet-i kerimesi şahâdet etmiyor mu? “Ey mü’minler! Allah yolunda feda-yi nefs eden şehidlere ölüler demeyiniz. Belki onlar (ebedi) diridirler, fakat siz onlardaki hayatı anlamazsınız.”