Cuma namazında, husûsen hutbe zamanında iki kişi arasını açarak bir ileri safa nâsın üzerinden geçmek haramdır. Bunu yapan kimse, Cuma’nın bir haftalık günâh-ı sagâirenin keffârete uğraması faziletini kaybeder. Ebû Hüreyre (ra): “İmâm hutbeye durunca herhangi biriniz Cuma günü ötekinin, berikinin omzunu çiğneyip ilerleyeceğine, kara taşlığın açığında namaz kılsa daha iyi olur.” demiştir ki, terk-i Cuma’dan hak ettiği günâhın, bu fiilden dolayı elde ettiği günâhtan ehven olduğuna işaret vardır. Ezcümle bu hususta şiddetli nehyi ihbar eden şu hadis-i Nebevîyye’nin haşyetinden Allah’a iltica eder, hareketimizin şer’i usûle riâyetini temenni eyleriz. Tirmizî’nin Muâz ibn-i Enes’ten (ra) rivâyetinde “Her kim Cuma günü nâsın üzerinden atlayıp geçerse, yevm-i kıyamette cehennem yolu üzerinde köprü ittihaz edilecek.” buyrulmuştur.
Cuma da bu iki sûretle câizdir:
1- İmâm, mihraba varmak için başka çare bulamazsa ki, bunda muztardır.
2- Bir-iki saf ileride boş yer bırakılmış ise oraya oturmak için ileri geçmek.
Bu hususların bu kadar ağır cezayı müsltezim olmasının sebeb-i hikmeti, nâsa ezâ vermek ve nâsa tekebbürden ileri geldiği zaman ihtar etmekten mütevelliddir.
Minberin, hutbe irâdı için yüksek bir yerde olması kâfidir. Minber olması da şart değildir. Minber olmazsa imâm yüksek bir yere çıkıp söz söyler. Minberin, mihrabın sağ yanında olması müstehabdır. Hatibin minberde oturup ezanı dinlemesi müstehabdır.
Buharî Hadis No: 497- (Sened-i sahih-i muttasıl ile) rivâyet olunmuştur ki, Muâviye ibn-i Ebî Süfyân (ra) bir Cuma günü minbere oturmuş. Müezzin اََللهُ أَكْبَرُ اََللهُ أَكْبَرُ (Allahu ekber, Allahu ekber!) demiş. Muâviye de اََللهُ أَكْبَرُ اََللهُ أَكْبَرُ (Allahu ekber, Allahu ekber!) demiş. (Müezzin) اللَّهُ اِل اِلَهَ لاَ اَنْ اَشْهَدُ (Eşhedü en la ilâhe illallah) demiş. Muâviye وَ أَنَا (Ve ene) yani: “Buna ben de şahâdet ederim.” demiş. (Müezzin) اللهِ رَسُلُ مُحَمَّدًا اَنْ اَشْهَدُ (Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah) demiş. Muâviye (yine) وَ أَنَا(Ve ene) demiş. (Müezzin) ezanı bitirince Muâviye “Ey nâs! Ben Resûlullah’ın -sav- bu makamda (yani minber üzerinde) oturur ve müezzin ezan okurken benden işittiğiniz (bu) sözleri buyurduğunu işittim.” demiş.
Hutbe irâd-ı müstehabdır. Yüksek yer olmazsa, sünnete ittibâen ayağı zeminden keserek bir ağaç parçası üzerine de çıkabilir. Mescid küçükse, namaz kılınmayacak kadar büyük minber yapmak mekruhtur.
İmâm, ancak ciddi bir özre binâen minberde oturarak hutbe irâd eder. Aksi hâlde ayakta irâd buyurması gerekir. Hutbe irâdında da yüzünü cemaate dönüp, sağa-sola dönmemesi sünnettir. Minbere çıkarken cemaate selâm verilmez; selâmı da kelâmı da terk etmesi sünnettir. İmâm-ı Şafii ile İmâm-ı Ahmed’e göre selâm sünnettir.
Hutbe başladığı zaman kelâm yasaktır. Bir kimseye “Sus!” demek dahi yoktur. Hutbe iki rekât namaz yerine kâim olacağına göre bu haramdır. Namaz yerine kâim olmaz ise mekruhtur. Bu keyfiyet, özrü olmayanlara mahsustur ve hutbeyi işitenlere şâmildir. Kulakları sağır yahut imâmdan uzak olduğu için hutbeyi işitemeyen kimsenin ise -Şafii’ye göre- tilâvet-i Kur’ân ve zikir etmesi evlâdır. Hanefiyye’ce sükût ihtiyata muvafık, Mâlik’e göre sükût vâcibdir.
Hutbe dinleyene selâm vermek mekruhtur. Lâkin selâm verdikten sonra Şafii’ye göre iade -nâss-ı Kur’ân ile sabit olduğundan- vâcibdir. Mâlikî ve Hanefiler’e göre iade edilmez.