1.5. CUMA NAMAZI HAKKINDA GENEL BİLGİ

1.5.1. Cuma Hakkında Umûmî Bilgi

Bu mübarek güne ne zamandan beri Cuma denildiği hakkında türlü türlü kaviller var ise de bu ismin İslâmî olduğu zannı galibdir.

Medine ahâlisi, Resûlullâh (sav) Medine’ye teşrif buyurmazdan ve Cuma âyeti nâzil olmazdan evvel Cuma’yı kılmışlardır. O güne Cuma nâmını verenler de onlardır. Ensâr, Nasranî ve Yahudilerin ibâdet günlerine karşı Müslümanlara da hep birlikte namaz kılmak, Allah’ı zikretmek, Allah’a arz-ı şükretmek için bir gün tahsis edelim, dediler. Evvelce Cuma gününe “Arûbe” denirdi. “O gün de Arûbe olsun.” dediler. Es’ad’ın (ra) yanında toplandılar. O da onlara iki rekât namaz kıldırdı, va’z-u tezkirde bulundu. O’nun başına toplandıkları güne Cuma ismini koydular. Bu harekâtı da Resûl-ü Ekrem (sav) Efendimizin işaretiyle yapmadılar. Allah-u Teâlâ da âyet-i beyyinâtla Cuma gününde farz olan ibâdeti ilan buyurmuştur.

İnsanın gaye-i hilkati Allah’a ibâdet olduğu için Cuma; Ümmet-i Muhammed’e, Nebi Adem’in (as) yaratıldığı gün münasebetiyle toplu olarak ibâdet günü emrolunmuştur.

Her ümmetten evvel haşrolacağız, hesaba çekileceğiz, cennete gireceğiz. Bunun sebebi, Cuma günü evvelki ümmetlere verildi, onlar ihtilâf edip başka günlere tâzim eylediler. O ümmetler “İşittik, ama kulak asmayız.” dediler biz ise “İşittik ve itaat ettik.” dedik.

Mekke’den Medine’ye hicret ettiklerinde ilk Cuma’yı Kubâ’dan Medine’ye teşriflerinde yolda “Ranuna” denilen mevkide ikâme buyurmalarıyla, Ensâr’ın Cuma’yı intihab etmekteki ictihâdlarını tasvib etmiştir.

Cuma hakkında bildirilen pek çok ehadis-i Nebevî vardır. Hulasaten şu hadisi şerifle iktifâ edelim ki, umûmî mânayı izhâr eder. Sünen-i Ebû Dâvud’daki rivâyete göre: “Âdem o gün yaratıldı, o gün cennetten yere indirildi, o gün tevbesi kabul olundu ve o gün vefat etti. Kıyamet de o gün kopacaktır. İns ve cinden başka hiçbir mahlûk yoktur ki, Cuma günü tan yeri ağardıktan gün doğuncaya kadar -kıyamet belki bu gün kopar korkusu ile- kulak kabartmasın. Bir de o günün içinde öyle bir saat vardır ki, hiçbir abd-i Müslim tesadüfen o esnada namaz kılıp Allah Azze ve Teâlâ Hazretlerinden bir hâcetini dilemez ki, onu Allah-u Teâlâ Hazretleri ona vermesin.” buyrulmuştur. En hayırlı gün Cuma günüdür. Cennete de o gün idhâl olunmuştur.

İbn-i Abbas’ın (ra) İbn-i Mâce’deki rivâyet-i merfûsında: “Şüphesiz bu, yani Cuma Allah’ın nâsa tahsis buyurduğu bir bayram günüdür.” buyrulmaktadır. Bu münasebetle Cuma’nın bir bayram günü oluşu, Cuma namazının farziyeti, Cuma günü ictimaî bir toplu namazın edâ edilmesi ve toplu olarak muhavere ve müşâvere gibi hasletlerin mevcudiyetiyle beraber, Cuma’nın husûsen faziletli gün oluşu mânasıyla mezkûr hadisi şerifin emrine imtisâlen, hâssaten ve efdal-i amel olan gusül vazifesini Cuma’ya yakın bir zamanda yapmak efdal-i müstehabdır. Vâcib diyenler de vardır. Ekseri fukahâ vâcib olduğuna kâil değillerdir. Koku sürünmek, misvaklanmak, temiz ve tâhir elbise giymek, ter kokularını izale elzemdir. Hafif koku sürünmek kadın ameli olup, Cuma için bu koku dahi müstehab görülmüştür. Cuma’ya gelmeyen erkek ve kadına bu gusül lâzım gelmez. Seferde olana da lâzım gelmeyeceği tahakkuk etmiştir. Mümkünse ehl-i seferin yıkanması fazilet cihetiyle elzemdir.

Buharî Hadis No: 479- Ebû Saîd-i Hudrî’den (ra), şöyle demiştir: Resûlullah’ın (sav): “Her bâliğ olan (kimseye) Cuma günü gusletmek ve imkân bulursa misvaklanmak, gerek hoş koku sürünmek vâcib (gibi)dir.” buyurduğuna şahâdet ederim.

Buharî Hadis No: 480- Ebû Hüreyre (ra) şöyle demiştir: Resûlullah (sav) Efendimiz buyurdu ki: “Her kim Cuma günü cenâbet guslü ile iğtisâl ettikten sonra (ilk saatte Cuma namazına) giderse bir deve, ikinci saatte giderse bir sığır, üçüncü saatte giderse (sağlam) boynuzlu bir koç, dördüncü saatte giderse bir tavuk, beşinci saatte giderse bir yumurta kurban etmiş gibi (sevaba nâil) olur. İmâm (hutbeye) çıkınca da melekler zikri (yani hutbeyi) dinlemek için (mecliste) hazır bulunurlar.”

Diğer hadislere göre Cuma’ya gelen her musallinin her adımı başına bir yıllık ecre nâil olacağına ve iki Cuma arasında günâh-ı sagîresinin affolunacağına işaret vardır.

Cuma’ya tahsis olunan vakit, kuşluktan hutbenin başladığı saatlerdir. Derece ve ecirler, bu vakte riâyet edenler arasında cereyan eder. Cemaatin bu hususlara riâyeti, manevi menfaatleri iktizasıdır. Cuma’ya erken davranmak, cemaatin zimmetine terettüb eden bir vazifesidir. İmâmın ise Fahr-i Kâinat Efendimiz (sav) ile Hulefâ-yi Râşidin’e tebaan hutbe vaktine kadar teehhur etmesi mesnundur.

Cuma’ya yaya ve kısa adımlarla ağır ağır yürüyerek gitmek -Cuma’ya yetişememek tehlikesi olmaz ise- efdaldir. Dönüşü de yaya yürümek mendubdur.