1.4.4. Mescidde Barınmak ve Oturmak

Yabancının, evi barkı olmayanın mescidde yatmasının câiz olduğunda ihtilâf yoktur. Hatta fitne olmaması kaydıyla kadınların da kalması reddolunmamıştır. Ancak yatacak ve istirahat edecek yeri olduğu hâlde mescidlerde yatmanın, uyumanın kerâhetine hükmeden de vardır. Maadasının yatmasında ihtilâf olunmuştur. Fakir ve garib olmayanlar dahi mescidde kaylûle uykusuna yatabilir.

Mescidde ittikâ’ (dayanmak, yaslanmak), izticâ’ (yan yatmak), terebbu’ (bağdaş kurmak) gibi evzâ-ı istirahatın kâffesi câizdir. Yüzükoyun yatmak ise menhîdir ve hakkında “O, Allah-u Teâlâ’nın hiç sevmediği bir yatıştır.” buyrulmuştur. Bağdaş kurmak ise nehyi, inkişâf-ı avret korkusu olduğu zamana kasredip, ahval-i sâirede bu fiilin mutlaka cevazına hükmedilmiştir. Büsbütün adem-i cevazına kâil olanlar da vardır.

Ehl-i ilimden çokları mescide uyumaya ruhsat vermişlerdir. İmâm-ı Şafii kerâhet görmemiştir. İbn-i Abbas (ra) “Mescidi ikâmetgâh ve uyku (istirahat) mahalli yapmayınız.” der imiş. Bir kısım ehl-i ilim de bu söze iltizam etmişlerdir. Mâlikîler’den İbn-i Arabî “İbn-i Abbas’ın bu kavli, ev-bark sahibi olanlara aittir. Gurbet ellerindeki kimsesizlerin en teklifsiz evi ve Mu’tekifin ikâmetgâhı hiç şüphesiz mesciddir.” demiş. İcabında devletçe hastanın mescidde tedavisi câizdir. Hendek gazâsında mecruh olan Sa’d ibn-i Muâz (ra) mescide kurulan çadırda tedavi altına alınmıştır. İmâm Mâlik de sahih ve mukim olan kimsenin mescidde ikâmetini kerih görenlerdendir.

Muhammed Mustafa’ya evza-i rıdvan olan hâki
Kokanlar istemez kokmak bahadâr hiç ıtırnâki
Vefatıyla döküldü gönlüme öyle mesâib kim
Leyâl âsâ karartırdı dökülseydi şu eflâki